Neden seyahat ediyorum?

Seyahat etmek birçoğumuzun hiç düşünmeden yaptığı bir eylem. Mutluluk verdiği, uzun uzun düşlendiği tartışma götürmez bir durum. Peki ben neden seyahat ediyorum?

Bu soruya verecek havalı bir cevabımın olmasını çok isterdim.

Seyahat etmek ya da etmemek!

Eğer olsaydı ilkokul yıllarından başlar, iflah olmaz bir gezgin olan babamın daha okullar tatile girmeden hazırlıklarını tamamladığı arabayla çıktığımız Avrupa turlarından bahsederdim sizlere. Edirne’ye, ardından da sınıra kadar uzanan yolda verilen molalardan, yediğimiz o yöreye özgü yemeklerden ve yol heyecanımızdan bahsetmek hiçbir zaman unutmayacağım çocukluk anılarımı oluşturur; gezmeye neden bu denli tutkun olduğumu kanıtlarıyla sererdim önünüze. Kendimi tutamaz, gümrük kapılarındaki uzun bekleyişlerimizden bahseder, gün görmüş babamın bu bekleyişlerin bile daha sonra anlatılacak bir tatil anısı olduğunu söyleşini unutmadığımı söylerdim. İşin en can alıcı kısmını gümrük kapısından çıktığımız o anla taçlandırırdım. Çünkü babam görevli memurun “İyi yolculuklar komşu!” demesinin hemen ardından gaza basar ve yolculuğumuz da resmi olarak başlamış olurdu.

Seyahat etmek
Seyahat etmek

Ne yazık ki evimizden batıya doğru hiç yol almadık biz. Her yaz on beş günlüğüne babamın doğduğu topraklara, doğuya doğru giderdik. Babamın her zaman steyşın bir arabası olurdu. Yolculuk hazırlığı yapılırdı günler öncesinden. Babam, doğduğu köye eli kolu dolu gitmek ister, herkesi sevindirmek için çaba sarf ederdi. Çoluk çocuk, maaile doluşurduk arabaya. Gitmeyi çok istediğim bir yer olmazdı babamın doğduğu köy; zira köyde bakkal yoktu, dondurmacı yoktu ve arkadaşım yoktu. Yol halini her daim severdim ama! Çünkü babam çok özlediği bir yere gidecek olmanın sevinciyle çok mutlu olur, teybi sonuna kadar açar, türkü söyleye söyleye devam ederdi yola. Aynı kaseti önünü arkasını çevire çevire saatlerce yol alırdık. Sonunda köye vardığımızda toz, toprak içinde kalmış olurduk hepimiz. Onca saat araba kullanmasına rağmen hiç yorgun olmazdı babam. Çeşmenin başında durur, elini yüzünü yıkar, kana kana su içerdi. Yüzündeki gülümseme tüm yüzünü kaplamış, kulaklarına kadar varmış olurdu o an.

Seyahat etmek bir seçim mi yoksa bir yaşam tarzı mı?

Her yaz, aynı yere yapılan seyahatler de seyahatten sayılır elbet. Üstelik bana neşe içinde yolculuk yapmayı öğretmiş olabilirler. Ama hep aynı yere gitmek, ya da hep doğduğun yerlere seyahat etmek gezgin olmanın ön koşulu değildir. İçinde gezme tutkusu olan gitmedikleri yerlere gitmek ister, başka kültürleri tanımak isterler. Ya da başka şehirlerde gezinmek. Bizim durumumuz bu değildi. Oysa ben gezmeye dair düşler kurardım hep. Dünyanın sonu, ayın kraterli bir ucu hatta cehennemin dibi bile olabilirdi bu yer. Merak böyle bir şey işte!

Yani, neden seyahat ettiğimin ilk resmi cevabı şudur bence: Geziyorum çünkü çocukluğumda hiç gezemedim ben.

Hadi, üzülmeyin ama. Bu benim jenerasyonumda bir sürü orta sınıf ailenin yaşam gerçeği.

Gezmelerim ne zaman başladı peki?

Önce hayallerimde gezmeye başladım. Samimi söylüyorum. Bir yerlere gitmeye dair hayallerimi hep canlı tutuyordum. Tüm gençlik yıllarımı geçirdiğim Yalova’dan ötesini görmek istiyordum. Aslında orası yazları nefes aldığımız bir yerdi. Gece yarılarına kadar dışarıda olur, sabah geç kalkar, denize girer ve akşamı ederdik. Yazlık yerlerin tasasızlığını ve deniz kokusunu yaz mevsimi boyunca üstümüzde taşırdık. Yaz yemekleri yapılırdı evde sadece. Üstü bol domatesli kızartmalar, peynir ve karpuzla geçiştirilen öğle yemekleri, akşam yemeğinde içilen biralar olurdu sofrada. Buz gibi. Belki bir gün bir yazlığım olmasını hayal edebilirmişim gibi geliyor bu eski, tasasız yazları düşününce. Sonra evlendim. Kendi başıma gittiğim ilk yer Fethiye’deki bir tatil köyü oldu. Ardından bir bayram tatilinde Kapadokya’ya gitmeye karar verdik. Ets Turla ve otobüsle gittiğimiz bu seyahat hala aklımda. Turistik bölgenin dışında Perissia diye bir otelde kalmıştık. (Şimdiki beş yıldızlı hali yanıltmasın sizi) Oda buz gibiydi. Gece boyunca soğuktan donmuş, sabahı zor etmiştik. Resepsiyona telefon açıp odanın çok soğuk olduğunu söylemek ya da bir battaniye istemek aklımızın ucundan bile geçmemişti. Muhtemelen azıcık paramızla gittiğimiz o seyahatimizde ne böyle bir durumda resepsiyona haber vermemiz gerektiğinden haberimiz, ne de kendimize güvenimiz var. Evli, küçük çocuklardık.

Evlenerek seyahat özgürlüğümü kazanmıştım. 

Paramız ölçüsünde minik seyahatler yapıyorduk. Bir hafta sonu İğneada’ya gitmiştik, bir bayram tatilinde Safranbolu’ya, bir gün de Ağva’ya. Fazla derin sulara açılmadan, kıyı kıyı geziyorduk işte. Sonraki yaz yine Fethiye taraflarına gidip kıyıları gezdik. Sonra İzmir ve civarı… Zorlanarak aldığımız arabamıza atlıyor, köşe bucak gezmeye çalışıyorduk her yeri. Bütçemize göre, hesap yaparak.

Yanlış anımsamıyorsam bir zamanlar pazar günleri çıkıyordu Hürriyet gazetesinin Seyahat eki. Sahile iner, oradaki derme çatma çay bahçelerinden birinde kahvaltımızı ederdik denize karşı. Kahvaltıyı evden götürmek mümkündü. Çay karşılığında adalara karşı kahvaltı ve benim hayal zamanım. Gazetedeki yazıları okur, turlara bakar ve Selçuk’u ikna etmeye çalışırdım. En çok Paris’e gitmek isterim ama turdu, pasaporttu, vizeydi derken altından kalkamayacağımız bir rakam çıkardı karşımıza. Böyle böyle ilk yurt dışı seyahatimizi Selçuk’un ablasıyla birlikte Avusturya’da yaşayan teyzelerine yaptık. Münih’e uçtuk. Bir gece orada kaldık, sonra trenle Avusturya’ya geçtik. Birkaç gün de orada kalıp, çevreyi gezdik. Günübirlik Salzburg’a gittik. Tadı damağımda kalmıştı. Dönünce işe gömüldük yine. Bizim bütçemizi, -Selçuk’un teyzesinde kalmamıza rağmen,- misliyle aşan bir seyahatti. Hayaller, hayaller… Her anında keyif aldığımız anılarla dolu yıllar…

Seyahat etmek bizim işimiz…

Görüldüğü üzere, işi bırakıp konfor alanımızın falan dışına çıkamadık. Aslında konfor alanımızı bırakmak içine en uygun zamanlar o ilk gençliğimizin olduğu yıllarmış. Nihayetinde kaybedecek hiçbir şeyimizin olmadığı yıllar. İş desen daha yeni başlamışız çalışmaya, az biraz para kazanıyoruz, konfor alanını bırakmak için düşünmemize, cesaretimizi falan toplamamıza falan gerek yok çünkü konfor alanımız yok. Sabahın köründe kalkıp işe gidiyoruz, akşam olunca da evde tavada yumurta, tost falan yiyoruz. Eee, çocuk falan düşünmüyoruz zaten. ?

Görüldüğü üzere size anlatabileceğim ne çok gezdiğim çocukluk seyahatlerim ve ne de okulla birlikte çıktığım okul gezilerim var. Sahiden o bile yok! Allahım! Yazarken ne acıklı bir çocukluğum olduğunu fark ettim şimdi. ?  Evet, evet! Erasmus falan da yok. (Yemin ederim Kuzey’i Erasmus’la falan bir yerlere göndereceğim diyeceğim ama çocuk yedi yaşından beri geziyor zaten.)

Neyse bu acıklı yılların ardından acıklı yıllarımız devam etti elbette. Neyse ki hayallerim ve benim hayallerimi paylaşacak bir Selçuk’um vardı. Yemedik, içmedik, gezdik desem yeridir. Yine böyle elimde bir gazete pazar hayallerimi kurduğum bir sabah her zamanki gibi Paris’e gidelim diye tutturmuşken Paris için vize gerektiğine ve vizesiz bir yere gitmemiz gerektiğine ikna etti Selçuk beni.

Sonra mı? Ver elini Tayland.

Hayallerimi Yaradan’ın gördüğüne inanıyorum. Gezmekten ziyade bir şey istemiyorum hayattan. Çünkü gezerken olduğumdan daha iyi, olduğumdan daha sakin, hep olduğumdan daha mutluyum. Sanırım seyahat etmemin tek sebebi yollardayken burada tanıdığımdan daha başka bir Özlem’le karşılaşıyor olmam. Yollar, bana bu şansı veriyor.

Bir de böyle geçmiş günlere dönmek için fırsat veriyor seyahat etmek. Yazmak için bir sebebim oluyor. Ve son olarak pazar akşamlarım daha renkli geçiyor görüldüğü üzere.

Yarın pazartesi ve iş günü. Pazarın son dakikalarını hayal etmeye ayırmak için son veriyorum yazdıklarıma ve herkese iyi bir hafta diliyorum.

Bir sürü konuda kendime göre mini düşüncelerim var. Çok da takmıyorum aslında artık hayatı. Olduğu gibi kabul ediyor, elimden ne kadar geliyorsa o kadar yaşıyorum. Aha, ŞURADA da Blog Yazmak ile ilgili bir yazım var.

Bu yazımda da ilk kez yolculuğa çıkmanın heyecanını anlatmışım. Ah gençlik ah!

BURADA da blog yolculuğumdan bahsettim.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Neden seyahat ediyorum?” yazısında 23 düşünce

  1. Semi M.Eller diyor ki:

    Güzel anlatmışsın neden gezdiğini:)
    Ben çocukken de gezdim. Önce köye giderdik, o dönemler herkesin bir köyü vardı sanırım:) Aile büyükleri ziyareti. Babam sadece birkaç gün yanımızda kalırdı, bizi annemle orda bırakıp çalışmaya devam ederdi. Biz eve dönünce de esas tatilimize çıkardık. Murat 124`ün arkasına 4 kız sıkışıp ver elini Ege kıyıları. Ne Ayvalık`ı, ne Bodrum`u, ne Pamukkale`si, ne Didim`i… kaldı gezmediğimiz. Ne varsa o dönemde gezdim. Aynı zamanda rahmetli babam sayesinde Efes gibi tarihi yerleri de hiç atlamadık. (annemin bu sıcakta taş gezemem demesine rağmen:)) Sonrasında çalışırken yurt dışına çıkmıştım. Evlenince gezmeler arttı, akrabalarımız, arkadaşlarımız tüm dünyaya yayıldı. Çocuklar bebekliklerinden beri geziyor haliyle. Bu onları ilerde nasıl etkiler bilmiyorum tabii:)
    Gezmek güzel, nasıl olursa olsun. İstedikten sonra herkes bütçesine göre bir yol bulur. Geçenlerde Ortaylı`nın gençlere dediği gibi "okulu bitirip mobilyacı gezeceğinize önce dünyayı gezin"

  2. sezer eser perker diyor ki:

    Ya inanmıyorum, bazı seylerimiz nasıl çakışıyor 🙂 Evliyken ilk yurtdışı seyahatini biz de önce Avusturya'yakuzen yanına , sonra Tayland'a yaptık. Maddi durumlar makul seviyelere gelince eşimi ikna çabalarım sonuç verdi ve yurt dışına çıkmaya alıştık. Fırsat oldukça ülkemizi de ihmal etmedik tabii. Beraber ilk seyahatimiz Ayvalık'a oldu. Sonra Fethiye. Dediğin gibi kısıtlı imkanlarla. Ama yine de çok güzeldi. Genç olmanın getirdiği şapşallıkla balayı yapamadık. Ben takmiyorum ama eşim hala söyler, üzülür. Artık gençler evlilik ve evlilik hazırlıkları konusunda daha bilinçli. Çocukluğumdan beri meraklıyım gezmeye. Eşimi de kendime uydurdum:) Sağlık olsun, huzur olsun, aklimızdaki planları uygulayalım inşallah. Bu arada tabletten yazdım yorumu,çok zorlandim, noktalama işaretleri için özür dilerim:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Biz balayı için Likya World'e gitmiştik. Eylülün son haftasıydı. Hava biraz sıcak biraz soğuktu. Çok da önemli değil gitmek aslında, ya da gitmemek 🙂 Hep günümüzde insanların her şeyi çok abarttığını düşünüyorum. Bana yaşadıklarının çoğu özenti geliyor. Benmerkezcilik tavan yapmış vaziyette. Her şeyleri çok kıymetli. Çoğu zaman Selçuk'a keşke ben de kendime bu denli kıymet verseydim zamanında diyorum. Oysa düşününce hiçbir koşulda böyle olamayacağımı biliyorum. Her ay konulan gebe karnı fotoları, bir tek onların sahip oldukları prens ve prensesleri, en güzel eşe sahip insanlar, baby shower'lar, doğum fotoları, gelenlerin kendi parasını ödediği düğün yemekleri falan… Hep bir beklenti başkalarından. Bana çok çirkin geliyor bu haller. Çünkü dönüp de içine baktığında ne kadar boş bir hayat yaşadıklarını fark ediyordun. Hep başkalarından bir beklenti. Ailelerin ödeyeceği eşyalar, düğünde takılacaklarla yapılacakların planı 🙂 Haksız mıyım?
      O yüzden kendim olabildiğim, elimden ne geliyorsa o kadarına razı olabildiğim, her geçen gün hayallerime adım adım yaklaşırken gösterdiğim çaba için kendime ve benim gibilere hayranım. Hahahaa 🙂 Böyle vallahi. Göstermelik, İG'lik yaşamlardan sıkıldım vallahi.
      Dediğin gibi sağlık olsun da çok balayı yaparız yahu 🙂 Tatil dediğin balayı değil mi zaten? Çok sevgiler canım

    • sezer eser perker diyor ki:

      Çok haklısın:) Gençler daha bilinçli derken tüm o hazırlıkları kastetmedim asla. İmkânı yok ben uğraşamam o kadar ayrıntıyla:) Ama biz de pek salakça evlendik:) Kendi adıma konuşuyorum. Instagram için yapmadım ama kayınvalidem için yaptım bir sürü şeyi:) Her şeyi abartıp herkesin gözüne sokanlar da aslında kendilerine gerçekten kıymet veriyorlar mı? O bile özenti bence. O duyguyu içten hisseden insanlar çok farklılar.

  3. şule uzundere diyor ki:

    Girişi gerçek sanıp ne şanslı olduğunu düşünmeye başlamıştım çünkü ben üniversiteyi kazanana kadar il dışına bile çıkmadım. Doğu'da öğretmenlik yapınca arkadaşlarla beraber komşu şehirlerin neredeyse hepsini gezdik. Evlendim, eşimle Karadeniz turu yaptık. Hayatımdaki en güzel geziydi. Geçen yaz ufaktan Ege'yi gezmeye başladık. Bir gün yurt dışına da gitmeyi çok istiyorum. Allah sağlık verirse bir gün gezeceğime inancım tam.

    Çok samimi bir yazı olmuş. Beğenerek okudum 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Sağlık olsun, yeter ki. İstedikten sonra oluyor her şey. Hatta ne istediğimize gerçekten dikkat etmemiz gerek. :)Karadeniz turunu bir türlü yapamadık. Hep istiyoruz ama bir türlü olmuyor. Ya mevsimi denk düşüremiyoruz, ya da başka bir şey oluyor. Başka seyahatlerin arasında bir türlü bir araya sıkışamıyor. Aynen yazdığım gibi (ilk paragraf) olsaydı güzel olurdu tabii. Ama hayat hiç öyle gelmedi bana 🙂 Geriye çok üzülerek bakmamak gerek; hep bunu hatırlamaya çalışıyorum.
      Sevgilerimi yolluyorum size. Cevap geç oldu biliyorum. Bir yere gitmeden önce öyle çok iş sıkışmış oluyor ki günlerin içine, atlıyorum bazen. Çok öperim sizi. Sevgiler

  4. Hayat İzlerim, Kitap Sesleri diyor ki:

    Gezmeyi sevmeyen ailelerin çocukları mıydık yoksa o zamanki koşullar bunu mu gerektiriyordu bilmiyorum . Bildiğim tek şey gezmeyi çok seven biri olmam. Birkaç yıldır elimde olmayan nedenlerle biraz frene basmış olsam da bu yaşıma kadar gittiğim yerlere iyi ki gitmişim diyorum. Ve aklım gidemediğim yerlerde bolca hayal kuruyorum ama . İnsan hayalleri ile yaşarmış öyle değil mi? Öte yandan elimi çabuk tutmam lazım önümde kaliteli yasayabilecegim bir on onbeş yıl var yaş kemale eriyor ağır ağır. ?? Öpüyorum seni gezi yazılarını ve fotoğraflarını beğenerek takip ediyorum ve her seferinde, Özlem keşke bunları kitap yapsa diyorum. ??❤❤

    • özlem öztürk diyor ki:

      Benim annem sevmez gezmeyi. Evinin, sokağının konforunda mutludur. Ben de evimi severim ama dışarda olmayı, bilmediğim ülkelere gitmeyi ve Selçuk'la birlikte başka yerleri deneyimlemeyi, bir de farklı bir kafede kahvemizi içmeyi severim. Hep aynı yerde olmak, hep aynı devinimin içinde olmak da sıkıyor insanı. Hatta ilişkiyi bile yıpratıyor. Renk gerekiyor bence biraz. Eşya bağımlısı değilim, çok eşya da almam; ama gün geliyor aynı koltuklardan sıkılıyorum. Hayat da böyle bence. Gezme kültürü de zamanla kazanılan bir şey. Ve çocuklarımızla birlikte yaşadığımız seyahatler asla unutulmayacak güzel anılar. O yüzden ben her fırsatta geziyorum. Ama gerektiğinde frene de basarım 🙂
      Sağlığımız el veriyorken gezmek şart. Sonra istesek de gezemeyeceğiz zaten 🙂
      O zaman birbirimizi gider, gelir, gezdiğimiz günleri konuşur dururuz 🙂
      Öperim çok.

  5. hüznün tadı diyor ki:

    Harika bir yazı. Ben yaşamı boyunca çok gezmemiş ama gezi yazılarını büyük bir şevkle okumuş bir insanım. Genel de çok gezen insanlara "tuzu kuru" deriz. Ama hayal etmek ve çok istemek lazım. Bir şekilde arkası geliyor galiba.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Evet, çok gezenlere "tuzu kuru" deniyor ama öyle mi acaba? Bilmiyorum. Aslına bakacak olursak, herkesin sevdiği şeyler farklı ve bütçesini de ona göre ayarlıyor. Paranın hesabını çok sıkı tuttuğum günlerde de gezerdim; ama ona göre gezerdim. Sahile yine giderdim ama bir yerde oturup yemek yemek yerine çantamdan hazırladığım sandviçimi çıkarıp, onu yerdim. "Bekara karı boşamak kolay" derler ya, aynı öyle aslında "Hadi gezin, hayat çok kolay" demekten öyle geliyor bana. Bir de fazla kibirli, fazla yukardan bakmak gibi geliyor. Bir insan uçak korkusu yüzünden bile gezemiyor olabilir. Keşke herkes mutlu olacağı şeyleri yapsa değil mi? Evimde, koltuğumda oturup yine de seyahat edebilirim ben. 🙂
      hep hayallerimiz olsun, onları hiç kaybetmeyelim yeter.
      Sevgiler

  6. Adsız diyor ki:

    Çok samimi bir yazı:) ben gezmeyi seviyorum ama gezi planı yapmayı da çok seviyorum. Ucuz ucak bileti bulduktan sonra gezi tarihine kadar olan zaman çok keyifli. Uygun otel bulma, şehir içi ulaşım, tren biletlerini gitmeden önce ucuza alma… sırf bu yüzden turlara sıcak bakamıyorum. İşin en keyifli kısmını onlara mı bırakayım:)
    Pınar

    • özlem öztürk diyor ki:

      Pınar,
      İşin en keyifli kısımlarından birinin de plan yapmak olduğu konusunda sana katılıyorum. Ben hayal etme kısmını da o zevkli kısma ekleyebilirim. Yine de bazen turlar o kadar ucuz fiyatlar veriyor ki insan bileti kendi alsa o fiyata alması mümkün değil. Senelerdir hayal ettiğimiz bir Peru seyahati var mesela, hayal ede ede gitmiş kadar oldum. O ucuz uçak biletlerini bir türlü yakalayamıyorum.
      🙂
      Sevgiler yolluyorum sana.
      Yorum için çok teşekkürler çünkü birileri yorum yazınca çok seviniyorum, çoook 🙂

  7. Oytunla Hayat diyor ki:

    Ne güzel anlatmışsın Özlem 🙂
    Çocukluk yılları demek bizim için de memlekete doğru yol almaktı hep. Ama işin şanslı bir kısmı da akrabalarımızın yada eş-dostun farklı illerde ikamet eder oluşu farklı yönlere de yol almamızı sağlamıştı. Bak bu konuda annemin hakkını hiç yemem, her gittiğimiz yerde mutlaka oranın müzelerini gezdirirdi bize.

    Sonradan sonradan biz de turları keşfettik. Çok koşturmacalı olan ama ucuza çıkartabileceğimiz turlar 🙂 Bu yaşıma geldim yeni yeni keyifle birleştirerek geziyorum. Oğlum benden daha çok gezdi bu yaşlarımızı karşılaştırırsam. Şanslı velet diyorum ama o şansının farkında değil. Özlem çekmedi o gezilere hiç çünkü, o istemeden ben götürdüm.

    Nice nice gezilerimiz olsun ve hayallerimiz gerçek olsun ♥

    • özlem öztürk diyor ki:

      İyi ki o ucuz turlar olmuş diyorum ben her seferinde. Şimdilerde her şey çok değişti elbet. Ben gezginim diyenler, turla gezenleri pek o kategoriye sokmuyor ne yazık ki. Grup olarak gezmenin ve bir tura bağlı kalmanın zorlukları çok elbet; ama geçmiş yılları düşününce o fiyatlara yurt dışında bir yerlere gitme imkanının olmadığını da çok net hatırlıyorum. Cafe Tur'un 150 Euroluk turuyla üç gece Paris'te kalmıştım ben. 🙂
      Çocuklara gelince, çok haklısın. Hiç özlemini çekmeden birçok şeyi önlerine koyuyoruz. Hâl böyle olunca da bir şeyi çok istemek, düşlemek nedir bilmiyorlar tabii. Bu nesil de böyle büyüyecek tahminimce.
      Ben de seninle aynı dilekleri paylaşıyorum. Sağlıklı olalım da yollarda olalım 🙂
      Sevgiler

  8. Begonvil Sokağı diyor ki:

    Galiba bir kahve içmeyi teklif edeceğim yakında:) Ben de aynı sebepten gezmeyi seviyorum. O çocukluğa dair doymamışlık hissi bonusu. Ama teslim edilecek hak galiba yol arkadaşı. Ya aman belgesellerde görüyoruz internet foto/video dolu boşver diyen biri olsaydı yol arkadaşınız. Sınırsız imkanlar bence hayalleri bazen kısıtlayıp lezzeti azaltabilir ama zaman ve bütçe sınırlı istek çoksa daha mı keyifli oluyor acaba?
    İyi haftalar…

    • özlem öztürk diyor ki:

      İçelim bir gün. 🙂 Çok memnun olurum.
      Ah, o yol arkadaşları. Hep şükrediyorum benim gibi gezmeyi seven bir eşim var diye. Bazı arkadaşlarımdan görüyorum eşlerini ikna etmenin ne zor olduğunu. Biz yolda da iyiyizdir. Saatlerde yürürüz, bir kafede oturur sohbet ederiz; ben yazarım, o etrafı seyreder. 🙂
      Bu sene bir İzlanda yapalım dedik. Ama çok geç dedik. Yaz gelmişti nerdeyse. Fiyatlara bir baktık ki aman Allahım. Erteledik. Hâlâ hayalini kuruyoruz mesela. Az önce bana bu yaz İzlanda'ya mı gitsek diyordu. Unutmuyoruz da hani 🙂
      Çalışıp çalışıp gezmeye harcıyoruz tüm paramızı. Olsun yahu. Bir daha mı genç olacak, bir daha mı bu güzel hayatı yaşayacağız.
      Sağlık olsun da gerisi kolay 🙂
      Sana da çok iyi haftalar

  9. sonat şen diyor ki:

    Özlem, nasıl güzel anlatmışsın. Bir dönemin genel profili buydu gerçekten. Biz daha çok hayallerde çıkardık yolculuklara. Öyle iztv, nat.geo. kanalları nerde? TV'de tek kanal zamanı. Gezmeye dair anımsadığım tek program TRT'nin "gezelim görelim'i. Ama hakkını yemeyeyim çok güzel bir programdı o da. Atlas'ı dergi olarak göreceğimiz yıllara da çok vardı. Ben de dünyayı okuduğum kitaplardan ve okul için aldığımız büyük atlas üzerinde yaptığım göz yolculuklarından öğrendim:-) Belki tam da bu yüzden gezmek bu kadar keyifli bizler için. Çocukluğumuzu götürüyoruz gittiğimiz yerlere.

    Hep güzel rotalar olsun hayatında.

    Sevgi ve dostlukla…

    • özlem öztürk diyor ki:

      Geçen gün eski kitap ve defterleri toparlarken Kuzey'in Atlas'ı geldi elime. "Atalım bunu, lazım olmaz" dedi. "Şaka mı yapıyorsun? Atlas atılır mı hiç?" dedim. Çok hayalperest bir çocuk olmasına rağmen, adamı gezdire gezdire atlas üzerinden hayal kurmayı öğrenememiş hiç. Biraz geç fark ettim. Yukarıda da yazdım, bazen Selçuk'la ileride bu kız arkadaşıyla falan gezmez herhalde diyoruz. Bizim yıllar yılı hayalini kurduğumuz şeyler altın tepsi içinde sunuldu hep. Gezmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyor. Daha doğrusu bir yerlere gidebilmenin hayalini kurmayı düşünemiyor. Kendi hayalimizi yaşıyoruz. Onlar da bizimle. Bazen bu çocuklar neyi hayal edecek diye düşünüyorum. Şimdilik benimki yukarıda, en yakın arkadaşıyla Fifa oynuyor. Tek mutluluk kaynağı bu son günlerde.
      Ama bizler, arada kalmış bu tuhaf nesil (Ne omuz varmış bizim nesilde diye düşünüyorum hep. Bunca sorumluluk, bunca yük) yaşamayı seviyoruz her şeye rağmen. Savaşmayı, emek vermeyi, vazgeçmemeyi. Çok kıymetli bir şey bu.
      🙂
      Çocukluğumuzu hiç kaybetmeyelim bence. Seviyorum ben her birini.
      Sevgiyle kucaklarım seni.

  10. Gülşah Şahin diyor ki:

    Selam.
    Oldum olası hep seyehat etmek isterdim. Bizim de çocukluk da tatil gezilerimiz hep Göcek olurdu. Babam özel yat kaptanıydı ve yat Göcek'de durduğu için bizde her fırsatta oradaydık.
    Memleketine giden arkadaşlarıma hep özenirdim, bizim memleketimiz de orasıydı. Keyifliydide. Ama senin de dediğin gibi hep aynı yere gitmek zamanla aynılaşıyordu ve tatil gibi gelmiyordu.
    Şimdi de gitmediğim yerlere gitmeyi çok seviyorum.
    İyi haftalar şimdiden canım.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Her zaman gitmekten çok keyif aldığım tek yer Paris. bildik bir yere gitmenin rahatı, huzuru var elbet. Paris'te bile (turist olmamıza rağmen) bunca gidiş gelişten sonra kendi rutinimizi oluşturduk. Sevdiğimiz restoranlar, parklar, kafeler var. Bunun yanında değişik yerler görmek de ayrı bir keyif, macera. Şimdilerde daha çok doğanın kollarında olmak istiyorum. Sanırım İstanbul ve yaşımın ilerlemesi buna sebep. Dağ, tepe yürüyeyim, ağaçlara sarılayım falan istiyorum. Gezmek çok iyi geliyor bana. İçimdeki öteki beni daha rahat duyuyorum buradan uzaktayken. Bir de işin hayal kurma kısmı var ki, beni orası canlı tutuyor.
      Sana da güzel haftalar canım.

  11. Handan diyor ki:

    Ben de sana benziyorum bu konuda. Bizimkiler de hiç gezmezlerdi, sanırım benimle geçen çocukluklarından sonra oğlanlar da gezmek istemeyecekler 🙂

    Gezerken meditasyon yapıyorum, ruhum dinleniyor, kendime yeni şeyler katıyorum, beynimin farklı noktalarını çalıştırıyorum ve çok mutlu oluyorum. Mantıklı bir açıklama olmak zorunda mı, mutlu oluyorum işte 😀

    • özlem öztürk diyor ki:

      Aynı şeyden biz de korkmuyor değiliz. Kuzey'in nisan ayında bir haftalık tatili var, bir yerlere gidelim dedik, oğlan ben mümkünse evde kalıp dinlenmek istiyorum dedi. Seyahat etmekten hoşlanıyor ama evde olmaktan, yalnızlıktan, kendiyle vakit geçirmekten de hoşlanıyor. Bizim yüzümüzden gezmekten nefret edecek, ilerde kendisi ailesiyle gezmeyecek falan diye kokuyoruz. 🙂 Umarım öyle olmazlar. Şimdilik iyi gidiyoruz. Gezmek ruhuma iyi geliyor benim de. Bir sebebi de olması gerekmiyor aslında. Öyle değil mi Handan? Arabaya atlayıp Şile'ye bile gitsek, o patika yollar, ağaçlıklar falan mucize gibi geliyor bana. O yol hali yok mu? Herkesin kanına girsin vallahi. 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir