Çünkü insana hiç rahat yok kendinden!

Bazen de şöyle oluyormuş: Yeni yıl çok da motivasyonu yüksek gelmiyor ve sen dileğince bloguna yazı yazamıyormuşsun. Ocak ayının sonuna yaklaşmışız nerdeyse ama ben yazmak istediğim yazıların yanına bile yaklaşamamışım. Hayat, gerçekten biz planlar yaparken başımıza ördüğü ağlardan ibaret. Tek yapmamız gereken, -özellikle benim yapmam gereken-, hayatı olduğu gibi kabul etmek. Verdiğine şükredip, akıntının yönünü değiştirmeye kalkmamak. Şimdiye kadarki ömrümde hep bu cümleleri tekrar etsem de, ne yazık ki pek de başarılı olamadım hayat bana ne sunuyorsa kabulüm demekte. Başarısız mı oldum peki mücadele ederken? Hayır, kesinlikle hayır! İstediğim çoğu şeyi başardım, çırpınmalarımın karşılığını aldım, kafamda kurduğum nice yere de ulaştım.

Peki başarı bu mu? “Eh, kısmen!” diye cevaplayabilirim kendime sorduğum sorunun cevabını. Bana olan şu ki, kendimi içinde bulduğum ruh halinden pek de memnun değilim. Yıpranmış, örselenmiş ve yorgun hissediyorum kendimi. Türkiye’de İstanbul’da yaşamanın insanın üzerine yüklediği stresler bahsettiklerim. Etrafıma baktığımda büyük bir çoğunluğun evliliğinden, işinden, evinden, arkadaşlarından mutsuz olduğunu görüyorum. Kimse işini hakkıyla yapmıyor. Erteleme sanatında master yapmış bir milletiz vesselam. Bugün olmazsa, yarın! O da olmazsa acelesi yok. Ne de olsa acele işe şeytan karışır değil mi? ?

Şimdi artık benim için değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenme zamanı. Bundan sonra, mesela eve bloguma yazı yazma hayaliyle gittiysem ve parasını ödediğim internet hizmetini alamıyorsam üzmeyeceğim kendimi. Afrika’nın ücra bir köşesinde yaşasam internetim mi olacaktı? Olmayacaktı. Bu durumda kitabımı açıp onu okuyacağım. Olmadı müzik dinleyeceğim. O da olmadı kendim şarkı söyleyeceğim. Hayatımda ilk defa, ne yaşarsam yaşayacağım kimse ve hiçbir koşul için kendimi üzdüğüme değmeyeceğine karar verdim. Şimdi bu konuya bir nokta koyuyorum.

Grace Paley: İnsana Hiç Rahat Yok Kendinden

Bahçeme en çok yakışan bitkinin kocaman yeşil dalları ve güzeller güzeli beyaz çiçekleri ile gala olduğunu karar verdim. Bu yüzden laf dinlemeyen, boyun eğmeyen sazlıkları söküp yerine gala ekmeye karar verdim. Şimdi coştukça coşan galalarımın arasından fazla kökleri söküp gözümün gördüğü en güzel yere onları ekeceğim. Böylece yaz geldi mi daha neşeli olacak bahçem. Ben de daha neşeli olacağım. Neşe demişken, Grace Paley‘nin Yüz Kitap tarafından Türkçeye çevrilen öykü kitabını okuyorum. İki öyküde bir de durup nefes alıyorum. Uzun bir nefes oluyor benimki çünkü öyküleri birbirinin peşi sıra okumaya devam edersem etkisi azalıyor. Her biri doğal olarak farklı olan anlatılar karışıyor ve unutuyorum. Öykülerin arasına biraz zaman koyarak düşünmeye çalışıyorum. Kahramanları düşünüyorum, anlattıkları hayatlarını, acılarını, sevinçlerini… Sanki kulağıma dek ulaşan bir yaşam sevinci var Grace Paley‘nin yazdıklarında. Kimi öyküler bizim hayatımızdan çok uzak, kimileri de tıpkı aynısı. Sanırım ben öyküde biraz mesafe arayan insanlardanım. İliğime kadar beni acıyla dolduracak öykülerden hoşlanmıyorum. Basit yaşamların, günlük hikâyelerin, sıradan olayların kelimelere döküldüğü yazılar beni içine kalan. Sabah uyanıp peşinden demli bir çay içen kadının iç kıpırdanmaların bile okuyabilirim. Ne yazık ki hayatın acılı kısmına öykülerde dayanamıyorum. O yüzden Paley’yi ve anlatısının dilini sevdim. Yaşam, daha kısık bir sesle bana eşlik etsin istiyorum.

Okuduğum kitaba dair hislerimi de buraya yazdıktan sonra bugünün okulların ara tatilinin ilk günü olduğunu da anımsatayım. Ortaokulun son yılında olan bir çocuğun annesi olarak bizde karne günleri artık pek de önemsenmiyor. Karne günlerinde gidip de oğlumuzun karne heyecanını paylaştığımız günler çok gerilerde kaldı. İlk yarının bitmiş olduğunu düşününce zaman ne çabuk geçti diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Kuzey, görece iyi okullardan birine gidiyor. Buna rağmen, “Ah keşke daha çok kitap okusalardı, Ah keşke okuduklarını daha iyi anlasalardı, Ah keşke bu kadar not telaşının içinde kahrolmasalardı” diyorsam, bence sistemde aksayan çok şey var demektir. Umarım tatil tüm çocuklar için güzel geçer. Benimki için dileğim daha az internetli, daha çok kitaplı bir tatil dileği olabilir mesela. Tıpkı eski güzel yıllardaki gibi.?

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Çünkü insana hiç rahat yok kendinden!” yazısında 13 düşünce

  1. annelik oyunlari diyor ki:

    Önce bu yazıya negatif bir yorum yazdım.Öyle kötü ,böyle kötü bu şehir diye.Sonra dün okuduğum kitap aklıma geldi.İtiraf etmeliyim ki çoğu zaman bu tarz kitapları okurum ama dalga geçerim ….Yalnız dünden beri kitapta geçen cümle beynimde yankılanıyor' Söz kara büyüdür,kurduğunuz cümleler mühürdür' diye.Demek etkilenmişim ki sildim yorumumu, yerine yenisini yazıyorum.
    Ve diyorum ki her şey çok güzel olacak,bu şehirde olmasa başka şehirlerde.Ne de olsa sizi Paris beni de Münich bekler:)))

    P.S. İnstagramda kitap tavsiyesi istemiştim Ursula Le Guin'den.Aldım kitabı başladım,tekrardan teşekkürler.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Gökçe, haklısın. Güzel şeyler düşünmeli, güzel şeyler yazmalıyız. Sık sık kendimize hatırlatmalıyız hep iyiden bahsetmemiz gerektiğini. Elbette kolay değil bu! O dediğin kitaplarla ben de dalga geçer ama arada sırada da okurum. Kendime unuttuğum şeyleri hatırlatmak için. Ve emin ol, elinde öyle bir kitap varsa kesinlikle ihtiyacın olduğu içindir. Benim de içim hep pırpır bugünlerde. Tasalarıma, kaygılarıma, içimde ufak ufak büyüyen ve beni rahatsız eden o hisse yüz vermemeye çalışıyorum. Etrafımız öylesine negatif insanlarla dolu ki ister istemez etkileniyor insan. Ve hayat, öyle kitaplarda yazan kadar kolay değil. Amma ve lakin savaşçı kadınlarız biz. En çok da kendimizle savaşıyoruz. Bunca yılın ve okunan onca kitabın ardından öğrendiğim tek şey şu: Karşındakini asla değiştiremezsin. İyisi mi kendini değiştir. O yüzden ben kendimi değiştirmeye çalışıyorum. 🙂
      Huzur ve sağlıklı günlerimiz olsun inşallah.
      Ve ben Paris'te ve Münih'te olacağımız günlere gönülden inanıyorum.
      Sevgiler

  2. Abdullah ÖZER diyor ki:

    Hayatta olduğunuz yeri kabullenmek her şeyden önce durum tespitidir aslında. Önce nerede olduğunuzu anlamalısınız ki sonrası için plan yapabilesiniz.

    Emeğinize sağlık. Çok güzel bir yazı çıkmış ortaya

    • özlem öztürk diyor ki:

      Biz Türkler çok duygusal insanlarız. Bir olaya bakacağımız zaman olayın içine giriyor, sonra da kaybediyoruz kendimizi. Oysa bir şeyi görmek istiyorsak dışarı çıkmalı ve uzaktan bakmalıyız ki daha net görelim. Kendim için aldığım (Umarım uygulayabilirim) kararlardan biri de. Önce düşünüp, iyice tartıp sonra karar vermek. Ve hiçbir şeye duygusal yaklaşmamak. İnsanın büyümesi pek de kolay olmuyor bazen. Yaş almak da işe yaramıyor. İçsel olarak büyümek için çok yara almak gerekiyor.
      Ama güzel şeyler söyleyelim sahiden de!
      Sağlık olsun da diyeyim yine en son, gerisi kolay 🙂
      çok teşekkürler gelip de ziyaret ettiğiniz için blogumu.

  3. sonat şen diyor ki:

    Ah Özlem'cim, hepimiz aynı kaygıların, korkuların içinde yaşıyoruz aslında. Hiç bir şehir yetmiyor bize ya da hepsi üzerimize geliyor. Yaşadığımız yerlere dair anılarımız o kadar hızla yok oluyor ki, bence kendimizi bunun için de yalnız ve çaresiz hissediyoruz çoğu zaman. Kabullenme değil de susma zamanı şimdi. Kabul edilir değil ki yaşadığımız pespayelik. Bu kuşatılmış cahillik, kendini bilmezlik halleri hepimizin canını yakıyor. Ama senin de dediğin gibi, hiç bir şey için kendini üzdüğüne değmiyor, kendi huzur alanımızı koruyabilmekten başka bir şey gelmiyor çoğumuzun elinden. Yaklaşan tatiline odaklan sen. Çok güzel anılarla dön oradan ve lütfen, burada olmayı bu kadar ihmal etme:-)
    Sevgi ve dostlukla

    • özlem öztürk diyor ki:

      Her gün kendimizi iyileştirmeye çalışıyoruz. Yorucu oluyor tabii her gün aynı çabayı sarf etmek, her gün normal bir insan olabilmek için aynı şeyleri tekrar etmek. O yüzden çekip gidenlere hak veriyorum. İnsani yaşam hayalleri kurmaktan daha doğal ne olabilir diye düşünüyorum. En güzel restoranlarda yemek yemek, ya da her istediğin kıyafeti ya da her neyse adı onu alabilmek değil ki hayat. Eminim sen benim bu dediklerimi benden daha iyi biliyorsundur. Birbirimizi anladığımız için birbirimize dert yanıyoruz zaten 🙂 Ne zaman mutluluğun parada, pulda olmadığını; eşte, dostta, doğada ve sıcak bir gülümsemede olduğunu anlayacak bu millet? Böyle maddiyatçı ve cahil bir toplum haline gelmemiz canımı yakıyor. Ve geldiğim noktada, "Bana ne?" diyorum.
      Duymuyorum, görmüyorum artık. Huzur, ihtiyacım olan tek şey 🙂
      O da blogun içinde bir yerlerde. Şimdilik bana öyle geliyor.
      Sıkı sıkı sarılıyorum sana

    • özlem öztürk diyor ki:

      Yorumu okuyunca afalladım. Kuş mu, hangi kuş, kuştan mı bahsettim acaba yazdıklarımda diye düşündüm. Sonra yazdıklarımı tekrar okudum, kuştan bahsetmediğimden iyice emin oldum. Birkaç yazım hatası tespit ettim yazımda; ayrıca tekrarladığım nice kelime de olmuş. Bu karışık kafayla yine de iyi yazmışsın, diyerek kendime kibar davrandım. Sonra kuş geldi yine aklıma. Fotoğrafa baktım. Kuşu gördüm. Aaa, o kuş dedim. Sonra o kuşun gökyüzünde süzülen bir kuş olmadığını, sinekliğin üstünde olduğunu fak ettim. Sinekliğe bodoslama girmeyelim diye yapıştırılmış kuş yani 🙂
      🙂
      Aydınlanma yaşadım, sende yaşa istedim.
      Öperim.

    • SaÇaKLı diyor ki:

      ahahhahha 😀 haftasonum aydınlandı yeminlen! :))
      adeta bir doğal fotoşop… konuyu el birliğiyle çok alakasız yerlere getirdik çok şükür ay ahahah hala gülüyorum 🙂

  4. Arzu Tırak diyor ki:

    Değiştiremiyorsak kabullenelim mi…Ben bunları öğrencilerimle paylaşıyorum,anlatmaya onları uyandırmaya çalışıyorum.Bazen melankoliye bazen ümide sarılıyorum.Yine de son iki yıldır hiç olmadığı kadar yılgınlığa kapılıyorum.Bazen de bir öğrencimin yüzünde gördüğüm minnet ve hayranlık,bazen okuduğum bir dize her şeyi unutturuveriyor.Yine de diyorum ki hayat güzel,yalnız değilsin,kendini kandırmaya ya da umut etmeye devam et.Sevgiyle kalın.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Aynı gelgitler içinde yaşıyoruz sanki. Bazen met (yabancılar high-tide diyorlar bu hale, çok güzel bence) dedikleri o coşkun hâl oluyor üzerimde. Her şeyin altından kalkarmışım gibi geliyor. Sonra o zirveye çıkan dalgalar gibi sönüyorum. Sanıyorum adalete olan güvenimin tükenmesi bana böyle hissettiriyor. Eski Amerikan filmlerindeki vahşi batı gibi etrafımız. Hep tetikte hissediyorum kendimi. Mutsuzluğun kokusunu alabilirmiş insan gibi geliyor zaman zaman. Öyle yoğun ki etrafta bu duygu. Sonra kabuğuma çekiliyorum. Ülkeden çekip gidenlere çok hak veriyorum. Çünkü mutlu (en azından huzurlu) olmak her bireyin hakkı. Kitaplar, blog, gerçek dostlar iyi ki var diyorum bunalınca. Kozamı örüp duruyorum.
      Şimdi kalkıp bir çay demleyeceğim ve kitabıma bakacağım.
      Yorum için çok teşekkür ederim.
      İyi ki buralardasınız.
      Sevgiler

  5. Begonvil Sokağı diyor ki:

    İstanbul yoruyor giderek artan bir şekilde hem de ama asıl endişe verici olan bu yönde katkı verecek yanlışlara devam edilmesi. Trafiğin kilit noktalarına avm ler, eski ve merkezi semtlere kentsel dönüşüm diye şekilsiz ruhsuz binalar. Her yer bina, beton haliyle insanlarda yatıp kalktığı sonra gidip çalıştığı betonlar içinde taşlaşıyor. Cesur insanlar kurtarsın kendini ama tasası da derdi de kabulum İstanbul değer diyenler de çeksin. Şuan çekenler grubundayım ama yorgunum. Sadece İstanbul değil tabi üstelik diğer gruptakiler yolunda olsa İstanbul bile bu kadar yıpratmaz. Geniş olmak tabiri vardır ya değer ve ilkelerimden asla taviz vermem de işte rutin içinde aksayanlara biraz daha esneme payı fikrine katılıyorum. Daha çok dost teması ve içimizdeki bene ilgi göstermek gerek galiba çünkü biri içeriden biri dışarıdan destek için bize lazım.
    Tatil dileğimiz aynı evet tıpkı eski güzel yıllardaki gibi.
    Çok sevgiler benden.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Ne kadar güzel söylemişsiniz o taş binaların içine gire çıka, etrafında dolana dolana taşlaştığımızı. Sanırım en ciddi sıkıntı da bu. Bir yerlerde insanlığımızı yitirmişiz. Sokakta, yolda, trafikte gördüğüm herkesin yüzünde, üstünde bir kibir. Mütevazılık denen şeyden kalmamış kimsede. Herkes, etrafındaki dağları yaratmış; sonra da o dağın üstüne kurulmuş. Gittide cahilleşen, okumayan, kendini yetiştirmeyen bir toplumdan daha başka bir şey de beklenemez. Ben neden kendime bunu kabul edemediğimi sorup duruyorum. Ah, bir bu durumu kabul etsem, sonra yavaş yavaş sindireceğim. Üç gündür dediğim gibi ne zaman bir sinir anı gelse üstüme, kendime hatırlatma yapıyorum. Değmez, sus diyorum ve susuyorum. Daha iyiyim. Yarın daha güzel bir şeyler yazacağım. Seyahatten bahsedeceğim. Kitaplardan bahsedeceğim. Oturup defterime bir şeyler yazacağım. Çayımı her şeye inat daha keyifle içeceğim.
      Benden de size çok çok sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir