İçimden Geçenler, Yolculuklara Dair Kısa Notlar

İçimden geçenler… Söz veriyorum yazı biter bitmez bir daha okumadan yayınlayacağım. 😄 

Bu senenin payıma düşen tatillerinden geriye birkaç gün kaldı. Hatırlarsanız bu blogda daha çok gezdiğim yerleri paylaşırdım. Blogun adına bir gezi blogu diyemiyorum. Gezi blogu dediğin şey daha başka bir şey sanki. Ben gittiğim yerlerle ilgili hayal kırıklıkları da paylaşıyor, sevdiğim yerlere de romantik anlamlar yüklüyorum ya; bu yüzden çoğunlukla öznel yazıyorum. Sevmediysem sevmedim diyorum, tarihi bilgiler vermekten hoşlanmıyorum ya da çok sevdiğim yerleri ısrarla, altını çize çize anlatıyorum.

Bazı yerlerin nasıl da güzel yerler olduğunu, fark etmeden nasıl da içime işlediğini sonra sonra anlıyorum. Eh, jeton geç düşüyor olabilir.

İçimden Geçenler
İçimden Geçenler

Almanya’da Romantik Yol rotasından yeni döndük. Pazartesi gece yarısını geçmeden eve vardık. Benim bir hafta daha tatilim olduğundan işe gitmedim. Evde pinekledim. Terapi niyetine biraz mutfak dolaplarına el attım. Bahçede kedi kovaladım. İki makine çamaşır yıkadım. Çamaşırları bahçede kuruttum ve hatta güneşin altında kuruyan çamaşırların fotoğrafını çekip Instagram’da paylaştım. Spora gitmeye niyet etmiştim ama hocanın işi çıkınca yan yatmak işime geldi. Bugün de ben gitmemeyi tercih ettim.

İçimden geçenler, yaptıklarım, yapamadıklarım…

Sizi bilmem ama ben ne zaman tatile gitsem oradan buraya dönünce yapacaklarımın listesini çıkarırım. Daha çok su içeceğim gibi basit görünen bir işle başlar, daha iyi besleneceğim diye kendime söz veririm. Pek tabii hızımı alamaz, spor yapmaktan, her gün 10.000 adımdan falan bahseder, bunları da bir güzel listeler halinde defterime sıralarım. Daha ilk sabah, “Tamam başlayacaksın ama resmi olarak hâlâ tatildesin!” diye elime kitabımı alıp koltuğa çöker, bir de kendime güzel bol kaşarlı, salçalı okul tostu kıvamında bir tost yapar keyfime bakarım. Mesela dün akşam arkadaşlarımla çok sağlıklı bir yemek yedim, elbette iki kadeh şarapla. Akıntıya karşı kürek çekmeyi bıraktım. Yanımda ancak yarısı içilmiş bir bardak su ve sallama çayımla blog yazıyorum işte.

Pınar Sabancı‘dan duyduğum kadarıyla bu ay Öz Bakım Ayı’ymış. Bu aralar sıklıkla bu tatlı kadını dinliyorum. Bir Sabancı olması ve yalıda oturması iyi bir insan olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Sesinden, anlattıklarından kalbi tertemiz bir insan olduğu belli. Giyimi, ayağında spor ayakkabıları ile seyahatler yapması, Coldplay sevgisi falan bana çok uyuyor. Üretken bir kadın olması da cabası. Spor yaparken, yürürken Pınar Sabancı’nın sesi zamanı kısaltıyor, motive ediyor. Erken bir Londra sabahında kalkıp parka gitmesi, aklına gelenleri geldiği gibi anlatması falan öyle tanıdık geliyor ki bana sanki çok yakın bir arkadaşımla sohbet ediyormuşum gibi hissediyorum.

İşte bu sabah, kişisel bakım falan deyince Pınar Hanım, hemen biten masaj paketimi yeniledim. Ohh, sefam olsun. Bugün de evde yatıp, yarın eğer hâlâ evdeysem spora da gideceğim söz. Eee, hayat yarın bizi nereye götürür bilinmez değil mi?

İçimden geçenler, yaşadığım ikilemler, kafa karışıklıklarım…

Eee, çocuk değilim artık. Orta yaşı da çoktan devirdim. Hızlı adımlarla ileri doğru yürüyorum. Kendiyle barışık insanlardan olmayı çok isterdim ama kendimle olan derdim bitmiyor. Saçımdaki beyazlara bakıp, “Beyazlarımdan da gözümün etrafındaki kırışıklıklardan da çok memnunum!” diyemiyorum. Demeye çalışıyorum ama yine de genç olma, genç kalma hali beni bilge bir kişi olmaktan uzaklaştırıyor. 😀 Kendime soruyorum: Hayatımın en güzel yılları geride mi kaldı yoksa?

Neyse ki Yüzüklerin Efendisi’ndeki Gollum ile daha önceki yaşamlarımızdan yakın arkadaşız. Benim kafa da onun gibi gidip geliyor. Bir öyle, bir böyle. Bir an bakıyorsunuz kendimi yerden yere vuruyorum, bir sonraki an da yerden kaldırıp kucaklıyorum. Bir yanım neden daha ciddi bir şekilde spor yapmıyorsun diyor, diğer yanım kendine bu kadar yüklenme diyor. Salmayı öğrenemedim gitti.

Kısa-uzun bir tatilin ardından…

Mutfak masasının karşısındaki duvarda kocaman bir pano var. Etrafı yanıp sönen ışıklarla çevrili. Üstünde hepimizin hayallerinden parçalar, fotoğraflar, dilekler falan… Canım Simone’un bir dergiden kesilme bir fotoğrafı, Oscar Wilde’ın “Bütün kişilikler alınmış. İyisi mi kendin ol.” diyen bir sözü. Birkaç gezi rotası. Almanya Romantik Yol da bu panoda yapışık rotalardan biri. Kim bilir ne zaman asmışım onu oraya? Başındaki Romantik eklimesinin büyüsüne kapılıp icabına bakılacak seyahatler listesine eklemişim. Bu bayram Almanya taraflarına gidişimiz bu yüzden. Bu konu elbet anlatılacak, bilesiniz ama gerçek şu ki Almanya- Romantik Yol rotasının öyle pek de romantizmle falan alakası yok.  İyi ki rotanın belirli kısımlarına civardaki büyük şehirleri de eklemişiz. Yoksa sıkıntıdan patlarmışız.

İçimden geçenler…

Aklımda ülke halleri, ister istemez. Evde yapılması gereken bir sürü şey. Pek de küçük sayılmayacak birkaç tadilat da bizi bekliyor. Yapılacak listesinin önündeki her bir madde başka bir şeyi tetikliyor. Şunu yapacağız ama önce bunu yapmamız gerekiyor gibi bir durum çıkıyor hep bu tadilat işlerinin önünde, arkasında. Bu durum da benim gözümü korkutuyor. Bir türlü başlayamıyoruz. Tadilat işlerine başlarsak elbet buradan yazarım bu süreci.

Güzel bir haberim var. Uzun zamandır hayalini kurduğumuz Peru tatilinin tarihini kesinleştirdik. Arkadaşlarımızla birlikte bir hayalin peşinden gideceğiz. Çok istediğim bir şey için bir adım atmak o kadar iyi geldi ki bana kendimi umutlu, gencecik hayalleri olan biri gibi hissettim.

Bir de sahiden güzel bir kitap okuyorum. Elimden bırakamadan dolu dizgin gidiyorum. Arıların Uğultusu, okuyunuz lütfen 😀

P.S: An itibariyle kitap bitti. Öyle güzeldi ki Simonopio hiçbir zaman unutamayacağım karakterler arasındaki yerini aldı.

Eh bir P.S daha: Kendi karamsarlığımdan bıktığım zamanlarda eski blog yazılarıma dönüp çareyi kendimde arıyorum. O yüzden bir zaman da şöyle bir yazı yazmışım. İşte BURADA.

Bir de doğduğum  yerle ilgili hayaller kurduğum, ağzımdan çıkarken gerçek olacağını bilmediğim bir tren yolculuğunun YAZISI var linkin altında.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

İçimden Geçenler, Yolculuklara Dair Kısa Notlar” yazısında 7 düşünce

  1. Sezer Eser Perker diyor ki:

    Ah Özlemcim! İyi ki yazdın. Ve Peru şahane bir fikir. Güzel güzel gidip gelin ve sen de anlat yine bizlere.
    Yorumları da okudum. Salgından önceki enerjiye geri dönememe durumu bende de var. Çok fena etkilendim. Eskisi gibi plan yapamıyorum:) Böyle aptal bir tedirginlik yapıştı. Ekonomi konusuna hiç girmeyelim:) Yahu biz ülkecek çok sıkıldık son birkaç senedir. Dediğin gibi emeklilik hayallerimizi dahi çaldılar. Ne diyeyim? Umalım da bir şekilde düzelsin her şey.
    Seni öpüyorum kocaman. Kitabı da aklıma yazdım:)

  2. Sonat diyor ki:

    Özlem’cim Arıların Uğultusu’nu çok merak ettim. Eldekiler bitene kadar kitap almama sözümü bana yedirecek bir internet alışverişinde sepetime ekleyeceklerimden biri olacak. Romantik Yol gerçekten romantik değil miymiş? Şatolar filan ilginç gelmeyebilirdi de doğa da mı cezbedici değildi? Benim de hep aklımdadır o rota. Bilemedim şimdi… Kasım ayındaki Peru deneyiminin nasıl olacağını da çok merak ediyorum. Ben bir süredir kendi başıma bir aplikasyondan ispanyolca öğrenmeye çalışıyorum. Çünkü bu yıl Patagonya’da gezerken basit seviyede de olsa ispanyolca’nın oldukça işe yaradığını gördüm. Zamanın olur mu gidene kadar bunun için bilmiyorum ama aklında olsun diye yazayım dedim. Farklı rotalara saparak hayatı renklendirmek çok iyi geliyor bizim gibi heyecanla gezenlere…. Sen de hiç kaybetme bu coşkunu cancağızım.
    Sevgi ve dostlukla.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Sonat,
      Alman memleketinde ruh yok şekerim 😀 Benimle aynı fikirde olmayan olacaktır elbet ama ben böyle hissediyorum. Evet, yaptıkları şeyleri güzel yapıyorlar ama yaşam enerjileri ve estetik duyguları yok ne yazık ki. Her şey olması gerektiği ya da alıştıkları kadar! Çok ama çok güzel bir otelde kaldık Rothenburg ob der Tauber’de. Dağa, ormana bakan bir kahvaltı salonu vardı. Kahvaltını dünle bugün arasında arafta bir yerde yiyor gibiydin. Basit bir kahvaltısı vardı. Gerçekten asgari ölçülerde 😀 Almanlar sahiden israfa karşı ama o güzelim elmalı crumble’ı yirmi misafir için beş tane koyarsan israf olmaz zaten 😀 En çok da şuna şaşırdım mesela: Yaşlı mı yaşlı, çalışkan ve misafirperver bir bey sahibiydi otelin. Gündüz, gece oradaydı. Şunun için anlatıyorum kahvaltıdaki kahveyi o da içiyordu diye. Yahu, bir filtre kahve bu kadar mı kötü olur? Ya kahve çok kötüydü ya da az kahve ile demliyorlardı. Tamam, lotte beklemiyorum ama bu kadar kötü bir kahveyi neden ikram ediyorsunuz? Çünkü kahvenin kötü olduğunu düşünmüyor, muhtemelen kahvenin kötü olduğunun farkında değil.
      Eee, ben birazcık gelişim istiyorum. Bazı küçük şeylerin iyi olması gerektiğini düşünüyorum. Neyse, bunu uzun uzun anlatırım sana.
      Bavyera kısmı daha doğaya yakın olan kısımdı. Münih’e doğru yol alırken yeşillikler içinde yol aldık hep. Güzeldi o kısım. Yine de Bir Fransız ya da İtalyan kırsalı havası yoktu.
      Peru heyecanlandırıyor beni. Kendime yollara vurmak istiyorum. Patagonya belki bir gün bana da kısmet olur. Olur mu? 😀
      Hep farklı rotalara sapalım bence. Hayatımızda eğlenceye ihtiyacımız çok.
      Çok öperim seni

  3. aksamsefasi diyor ki:

    Sevgili Özlem… gündüz ofiste okudum bu yazini. sürekli yazsada okusam dedigim blog arkadaslarimdan birisin. Ben bi uzak kaldim blogtan. ne gidebiliyorum, ne kalabiliyorum. ama arada bir girip bakiyorum. Icinden geldigi gibi yazilan yazilar cok daha samimi ve daha güzel oluyor. bu da öyle olmus. Gezmeyi seven ve ruhunda hisseden insanlara bayiliyorum. Peru gezinizi takip edecegim. uzun zamandir yapmak istiyordunuz.
    Biraz öncede yazistigimiz gibi, bir yaz mevsiminde Isvicreye gelsene, seni gezmelerin nirvanasina cikarayim. O daglara, göllere, sellalere, sessizlige, sadece doganin sesini dinlemeye götüreyim.

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Server,
      Ne güzel gelmişsin. İçindeki her daim zıplayan, hoplayan çılgın iyi geliyor bana. Dün akşam İsviçre’de yaşayan arkadaşlarımla yemek yedik. Onlar da “Ya gelmediniz bir türlü!” diye söylenip durdular. Pandemi ile birlikte fark etmediğim bir korkusunun içine hapsolmuş gibiyim. Ekonomik yönünü bir yana bırakırsak ruhsal olarak iyi atlattım zannediyordum bu dönemi. Ama öyle olmamış. Uçak biletini cep telefonundan bir anda alan ben şimdi bu işleri uzun uzun düşünüyorum. Teklifin nefis ve çok teşekkür ederim. Seninle dağlarda olmak ne harika olur. Fırsatını yaratırsam hemen alıcam bir bilet.
      İyi ki bu blogu açmışım diyorum hep. Yoksa böyle güzel dostları nerden bulurdum ben. ❤️❤️❤️

  4. Leylak Dalı diyor ki:

    Sanırım hepimiz hayatımızın en güzel yıllarını geride bıraktık tatlım, balım. Bunun yaşla bir ilgisi yok, pandemi hayatımızın içine etti zaten. Planlarımızı yok ettiği gibi onları yenileyecek gücü, çabayı ve bedensel enerjiyi de yok etti. Üstüne ekonomi de tepemize çökünce evde TV izlemekle, iyi kötü üç öğün yemek yemekle yetinmek zorunda kaldık çoğumuz. Sağlığımız yerindeyse ve hala sabit bir gelirimiz varsa şükredecek haldeyiz. Hayatın en güzel günlerini mutlu azınlıklar yaşayacak artık. Biz de kitap okumaya devam, üstelik onlar da çok pahalı…

    • Özlem Öztürk diyor ki:

      Ya, hiç böyle düşünmedim ama şimdi geriye dönüp bakınca pandemiden sonraki çözülmeyi ve kollektif mutsuzluğumuzu daha net görüyorum. Almanya tatilinde çok acayip bir şey dikkatimi çekti: Artık Alman milleti de çalışmıyor. Evet, hâlâ yüz yaşında çalışan insanlar var ama yeni nesil restoranlar haftanın üç günü kapalı. Akşam altıdan sonra dükkanının kapısını açan restoranlar falan yığınla. Bunlar değil miydi çok çalışkan olan insanlar yahu? diye her kapalı kapının önünde söylenip durdum.
      Evden çalışmaya çalışan insanlar artık işe geri dönmek istemiyor. Firmalar da işine geliyorsa daha az maliyetle insan çalıştırmaya dünden razı zaten. Ama dışarda çalışmak durumunda olan insanların sırtında çok yük var. Dediğin gibi, her şey çok pahalı. Ekonomi bombok.
      Beni en çok mutsuz eden şey de bu zaten: Bütün emeklilik planlarımızı, bütün ümitlerinizi çaldılar.
      Neden hayata eskisi gibi bakamıyorum diye çok üzülüyorum çünkü. Hayırlısı diyeceğiz herhalde. Başka da elden gelen bir şey yok.
      Çok öperim seni.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir