İSKANDİNAVYA GÜNCESİ -8 FLAM YOLCULUĞU

FLAM YOLCULUĞUMUZ

NORWAY IN A NUTSHELL… ve trenimiz geliyor. Hemen kalabalıktan bir yol açıp, boş bulduğumuz bir kompartımanda manzaraya karşı oturuyoruz. İçime biletlerin numaralı olabileceği ile ilgili bir kuşku düşüyor ve ne yazık ki haklı çıkıyorum. Şans eseri doğru kompartımanda olmamıza rağmen, ne yazık ki doğru koltuklarda değiliz ve bize ait olan koltuklar ters yöne bakıyor.

    Yolculuğun en keyifli ve aynı zamanda en yorucu olan kısmına geldik. Tabii, tatilimizi de yarılamış bulunmaktayız. Oslo’dan Bergen’e gitmek üzere yola çıkıyoruz. Bakalım bizi Bergen’de neler bekliyor?Kendi kendime yolculuğun tamamladığım kısmıyla ilgili, Stockholm mü yoksa Oslo mu sorusunu soruyorum. Duyduğum cevap, kesinlikle  Stockholm oluyor.
     Sabah erkenden kalkıp istasyona doğru yollanıyoruz. Birçok araç değiştirerek ve bu yolda bir de fiyord turu yaparak Bergen’e varacağız. Bu turu internetten satın alalı çok uzun zaman oldu. Bizim için seyahatin bu kısmı, olmazsa olmaz olan bölümü. Oslo Merkez Tren İstasyonuna yarım saat erken gitmemiz gerekiyor; biletleri onaylatacağız. Buraya gelmeden önce posta kutuma düşen bir elektronik postada, Oslo’da tren yollarının tamiratta olduğu ve bir müddet kullanılmayacağı yazıyor. 
Eyvah, diyorum ama ne fayda!
     İstasyonda kolaylıkla bu tura katılacak yolcularla ilgilenmek üzere bekleyen görevlileri buluyoruz. Önce gidip biletlerimizi onaylatıp, gerçek birer bilet haline dönüştürüyoruz. İnternet sitelerinde ”rüya gibi bir yolculuk” ve ”dünyanın en güzel tren yolu parkuru” diye anlatılan rotanın bir kısmını otobüsle yapacağız. ‘Hönk’ oluyorum, ne yalan söyleyeyim.
Gösterilen şekilde, tren yerine kullanacağımız otobüsler için sıraya giriyoruz. Trenin kalkması gereken saatle eş zamanlı olarak neredeyse 10 otobüsten oluşan konvoy yola çıkıyor. Orta yaşın üstünde ama etrafında bulunan tüm kadınlarla konuşma şeklinden anlaşılması hiç de zor olmayan, flörtöz bir otobüs şoförümüz var. Sevdim ben bu adamı. Havalı bir şekilde kullanıyor otobüsü. Arada sırada ön camın hemen önüne koyduğu kahvesini yudumluyor. Bir saatlik bir yolculuk yapıyoruz. Mutluyum çünkü ilk etapta yapacağımız tren yolculuğumuz neredeyse 4 saat ve biz sadece bir saatini otobüste geçirdik.
Böylece, Oslo Tren İstasyonundan Honefoss’a kadar otobüsle gelmiş oluyoruz. Şimdi kalabalık tren istasyonunda gelecek olan treni beklemekteyiz. Etraf çok kalabalık, her milletten insan tüm istasyonu doldurmakta. Çantaların üstüne, yerlere ve bulabildikleri tüm boş alanlara oturmuş insanlar bizi yolculuğun seyri güzel kısmına taşıyacak olan treni beklemekteyiz.

Tren yolculuğu başlasın artık!

     …ve trenimiz geliyor.
     Hemen kalabalıktan bir yol açıp, boş bulduğumuz bir kompartımanda manzaraya karşı oturuyoruz. İçime biletlerin numaralı olabileceği ile ilgili bir kuşku düşüyor ve ne yazık ki haklı çıkıyorum. Şans eseri doğru kompartımanda olmamıza rağmen, ne yazık ki doğru koltuklarda değiliz ve bize ait olan koltuklar ters yöne bakıyor.
     Bu durum gerçekten hiç iyi değil. Yaptığım kapris değil, biliyorum ki midem ters yönde gitmeme izin vermeyecek kadar nazik. Görevliye durumu anlatıyorum fakat tren tamamiyle dolu. Bir saat sonra gözüm manzara falan görmez oluyor ve benim dolaşmam lazım diyerek yerimden kalkıyorum.
     Daha çok ilerlemeden keşfediyorum ki trende bir kafeterya ve bu kafeteryada rahat, istediğim yöne çevirebileceğim boş koltuklar var. Koşar adımlarla kompartımana dönüp, yol arkadaşımı kaptığım gibi bu koltuklara kendimi atıyorum. Bu yolculuğun sonuna kadar beni kimse buradan kaldıramaz. Sevgili koca yer bulmanın ve beni rahata erdirmenin keyfiyle hemen gidip kendine bir çay alsa da, benim midem buna izin vermiyor. Ben önümden akıp giden manzara eşliğinde azığımdan bir muz çıkarıp, midemi dinlendiriyorum. Yeşillikler eşliğinde ve keyifle, uzun bir yolculuk yapıyoruz.
Bu trenle yolculuğumuz Myrdal istasyonuna varmamızla sona eriyor.



     Olmamız gereken yerdeyiz.

     Yolculuğa başladığımız yerden çok uzaktayız şu an. Etrafta sağa solan savrulan deli bir rüzgâr var. İnsanlar buldukları yerlere sığınmaya çalışıyor. Ben mi? İçimde tarifi imkansız bir mutluluk dalgası… Çok mutluyum, hepsi bu! Öyle ki, esen rüzgâra bağrımı açmak, bu anı sonsuza dek saklamak istiyorum. Şu an, deniz seviyesinden 867 m. yükseklikte bulunmaktayım. Az sonra gelecek ‘Flamsbana’ denen tren ile deniz seviyesinden 2 m. yükseklikte bulunan Flam Kasabası’na doğru olan yolculuğumuz başlayacak. Flam Trenyolu üstünde bulunan en yüksek istasyon Myrdal İstasyonu ve ben şu an bu istasyonda bana gelecek olan treni beklemekteyim. Bu istasyona karadan bir ulaşım imkanı yok. Buradan istenirse rehber eşliğinde Flam Vadisine kadar yürünebilir ya da Kjosfossen Şelalesinin tepesine çıkılabilir. Bizim ne yazık ki böyle bir zamanımız yok. Peşi sıra birbirini takip eden bir yolda aktarmalar yaparak ilerlemekteyiz.
     Biraz sonra bineceğimiz trenle katedeceğimiz tren yolu, dünyanın en dik tren yolu olduğundan, mühendislik harikası olarak kabul ediliyor. Yolumuz 20 km. ve 20 yılda tamamlanmış. İlk deneme tren sürüşleri 1940 yılında buharlı tren ile yapılmış. Tren yolu üzerinde 20 tane tünel var ve bunlardan 18 tanesi insan gücü ile yapılmış.
      Gelen treni görebiliyorum. Keyfim yerinde.
    Trenin içinde coşkulu bir kalabalık ve insanların yüzlerinde saklamaya çalışmadıkları anlamsız kocaman gülümsemeler. Hayat bu olmalı işte diye düşünüyorum. Hep gülmeliyiz ve gülmek herkese yakışıyor.
Tren ilerledikten bir müddet sonra- ki çok uzun bir zaman geçmiyor- duruyoruz.
Kjosfossen Şelalesi
     Trenin içi hemen boşalıyor. Dışarıda, iki dağın arasında akan bir şelalenin tam karşısındayız. Bir yandan yağmur yağıyor. Sonra dağların arasından şarkı söyleyen inanılmaz bir melodi ve bir ses yükseliyor. ”Orta Dünya” içinde bir yerlerde olmalıyım ben herhalde. Dikkatli baktığımda uzakta kayalıkların arasından çıkıp dans eden, yerel kıyafetlerle iki kadını görüyorum. Bulunduğum yerden, ayrıntıları çok net olarak görmek mümkün değil ama şahit olduğum sahne, beni benden alıyor. Bu seyahatin en romantik anındayım. Burası Fjosfossen Şelalesi.

     Trenin yolcularını uyaran düdüğüyle beraber tekrar trendeyiz.
    Yol üstünde, trenin içinde her yeni manzaranın peşinde trenin  bir sağına bir soluna, elimizde fotoğraf makineleriyle koşturup duruyoruz. Çektiğimiz fotoğrafları hiç tanımadığım yanımdaki adama gösterip, birbirimize nispet yapıp yaşadığımız anın tadını çıkarmaya çalışıyoruz. İnanın, bu anın tadını çıkarmak için ekstra bir şeye ihtiyaç yok. Kanımı harekete geçiren ender durumlardan biri seyahat etmek.
     Birkaç istasyonu geride bırakıp, bu sefer Finse’de duruyoruz. Tren tekrar boşalıyor. İşte, biraz daha ‘’kurtarılmış anlar’’ yaşıyorum. İstasyondan baktığım zaman kiralanabilecek bisikletleri görüyorum. Tren yolculuğuna burada ara verip, rehber eşliğinde ya da rehbersiz olarak trekking yapmak mümkün. Dilerseniz bisikletle hafifçe serpiştiren yağmurun altında, farklı bir deneyim yaşamakta mümkün. Yürüyüş yapan gruplar, donanımlı gözüküyorlar. Üstlerinde yağmurlukları, bölgede yürümeye uygun botları ve hatta yürümeye destek sağlayan batonlarıyla önümüzden akıp gidiyorlar.
Flam treninin içi:)

     Hadi, tekrar trene.

     Yolumuzun üstündeki istasyonları arkamızda bırakıyoruz.
     Büyüleyici manzarasıyla Flam kasabasına geldik işte. Bağlantılar arasındaki süre o kadar kısıtlı ki, başka bir şeye ayıracak vakit yok. Kasabanın içinde gezen trene binmek için gereken vakte sahip değiliz. Buna biraz üzülüyorum doğrusu. Bu güzel kasabada kalmak istiyorum. Keşke yolculuğumuzun bu kısmında bir gecelik ara verip, burada konaklama seçeneğini göz ardı etmeseydik diye düşünüyoruz.  Kasaba girişinde bir oteli gözümüze kestirdik bile. Bu yola düşecek olanlara, ben kalmasam bile burada kalınmasını gözüm kapalı tavsiye ederim. Günün kalabalığının akşamın hafif karanlığında dağıldığını da hayal ettiğimde, burada bir gece rüya gibi olmalı.
     Hay aksi, bu arada, fotoğraf makinemin kartı da doldu. Buraya gelmeden aldığım yedek kartı çıkardığımda, kartın makineye uymadığını görüyorum. Hata bende! Denemeliydim. Neyse ki, kasabada satın almak için kart buluyorum.



     Artık fiyord tekneleriyle fiyord turumuza sıra geldi. Bu kadar kısa sürede Flam kasabasında yapabildiklerimizin hepsi bu. Tekneye binip, çantamdan otelde hazırladığım sandviçleri çıkarıyorum. Tekne hareket etmeden önce yemek işini de hallettik işte. Tren yolculuklarındaki yanlış koltuk seçimlerinden sonra, teknenin doğru yerindeyiz.
     Yağmur serpiştiriyor. Teknenin kapalı kısmına mı otursaydık yoksa derken, yolculuk başlıyor ve yağmur kesiliyor. Hafıza kartını değiştirerek hayata döndürdüğümüz fotoğraf makinesi- inanım inat diyerek- bu sefer de ”benim pilim bitti” diyor. Çantaya o zaman, diyorum ve kameramı alıyorum elime. Her şeye rağmen keyifle başlayan fiyord turumuz, teknedeki kalabalık Filipinli kadınlardan oluşan garip grupla daha da renkleniyor. Öyle ki, bir müddet sonra fiyordları bırakıp onlara bakmaya başlıyoruz.
     Fiyordun üstünde uçuşan martıları görüp, nereden bulduklarını anlayamadığım ekmekleri çıkıyor çantalarından. Ey dostlar, soruyorum sizlere,
     -‘İnsan kaç dakika martılara ekmek atabilir?’
     Bitmek bilmeyen ekmek atma durumları ve martıların ekmeklerin peşinde olmalarından dolayı aldıkları haz, anlatılmaz yaşanır demeliyim sizlere. Martılarla her Allah’ın günü işe gitmek ve eve gelmek için günde iki defa bindiği vapur sebebiyle bir hayli samimi olan koca, martıların az sonra kafamıza pisleyeceğini düşünüyor. Zorlukla tamamladığım bir saatin sonunda, neredeyse ‘eee, yeter artık, suyunu çıkardınız.’moduna tüm tekne olarak yaklaşmıştık. Yol arkadaşıma, ‘az sonra 8 numaralı kızgın bakışımla bakacağım ama’ dediysem de, engellendim.
     Martı eğlencesini, martıların Filipinlilerden sıkılarak terk etmelerinden sonra bu sefer grubumuz başka bir eğlence keşfetti. Kendilerini eğlendirmek konusunda üstlerine yoktu doğrusu. Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirinde olduğu gibi, Filipinli dostlarım o gün, fiyortlarda çocuklar gibi şendiler. Dünya Mirası Listesi kapsamında koruma altına alınmış fiyordlarda geziniyor ama fiyordlara gözlerinin ucuyla bile bakmadan kendi aralarında şen kahkahalar atarak çok eğleniyorlardı. Martılarla eğlenceleri bittikten sonra, bu sefer içlerinde daha zeki olanlardan biri, başka bir oyun buldu arkadaşlarına. Teknenin çıkması yasak olan kısmına, ranza merdivenine benzeyen kullanılmaması gereken yerden tırmanarak çıkıp, yanında çıkardığı arkadaşına da fotoğraflarını çektirmeye başladı.
”Eh, ön teker nereye giderse, arka teker de oraya gider,”derler.
     Üst güverte, artık işgal altındaydı.
    Görevliler, müdahale etmeye gelip, ahaliyi teker teker bulundukları yerden indirip, merdivenleri metal bir levhayla kapattılar. Bizim için fiyord yolculuğu bitmişti zaten. Dikkatimiz dağılmıştı çünkü Filipinlilerin teknenin yüksek bir yerine koydukları sandalyenin üstüne çıkıp poz verme anına gelmiştik ve tekne mürettebatı olarak bu anı da kaçırmak istemiyorduk!
Yollar…
Bize sunduğu güzellikler…
İyi ki gelmişim:)
Myrdal Kasabasındayız artık!
     Bu fiyord gezisi sırasında, Filipinli bakıcılarla ilgili kesin bir görüşe kavuştum. Teknede bulunan herkes için unutulmaz bir fiyord yolculuğuna imza atmış olduk. Benim fiyord turumda Filipinler aklımdan hiç çıkmayacak bir yere yerleştiler.
   Sakin sakin ilerleyen teknenin içinde dolaştığı fiyordların sonuna doğru yaklaşmıştık. Sognefyord’un bir kolu olan Aurlandsfyord üzerinde başlayan yolculuğumuz Gudvagen’da bitiyordu. Yavaş yavaş tekneden inip, bu sefer bizi Voss’a götürecek otobüse binmek için otobüs durağına gittik. Yorulmuştuk. Teknede yağmur olmasa da rüzgâr, bizi hamura çevirmişti. Otobüs yolculuğumuzla ilgili detayları pek net hatırlamıyorum bile. Uyuduğumdan değil! Bakıp da görmemekten! Sonunda otobüsümüz bizi Voss kasabasına getirdi. Sırt çantalarımızı yüklenip, yolculuğumuzun bizi Bergen’e ulaştıracak son kısmını tamamlamak üzere bizi bekleyen trenimize yerleştik. İstasyondan aldığımız dondurmaları mideye indirirken, artık yolun sonuna doğru ilerlemekteydik.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

İSKANDİNAVYA GÜNCESİ -8 FLAM YOLCULUĞU” yazısında 11 düşünce

  1. bgryldz diyor ki:

    Cevap için çok teşekkürler. Bu seyahatten ne kadar zevk aldığınız yazılarınızdan belli oluyor. Açıkçası ben Oslo-Stockholm-Helsinki gibi bir rota yapmayı düşünürken, yazılarınızdan etkilenerek sadece Norveç turuna döndüm :))
    Tren biletini Oslo-Bergen olarak mı alıyoruz? Bu bilet birkaç günlük mü? Bir kasabada kalıp ertesi gün aynı biletle mi devam ediyoruz? Flam tren bağımsız başka bir tren mi ve ayrıca mı bilet alıyoruz? 8 gün Norveç'te kalmayı planlıyorum. Sizce bu süre uzun mu?
    Soruları ardı ardına sıraladım. Vaktiniz olduğunda cevaplarsanız sevinirim. 🙂

    • özlem öztürk diyor ki:

      Eğer Norveç seyahatiniz sırasında sadece Oslo'ya gideceksiniz, inanın bu süre çok uzun. Oslo çok küçük bir şehir; yanılmıyorsam biz iki gece kalmıştık. Stockholm'den önceden biletini aldığımız (Norway Airways) bir uçak yolculuğu yapmıştık. Yanılmıyorsam uçak biletine kişi başı 50Euro vermiştik. Stockholm, çok güzel bir şehir ve bence mutlaka görülmeli. Pegasus'un uygun uçak biletleri var. Oslo'da gittiğimiz gece konakladık. yarım günlük yürüyerek yapılan şehir turu şehri tanımamız için yetti de arttı. Ertesi gün müzeye ve görülecek diğer yerlere gidilebilir. Oslo için fazlasıyla yeterli bir zaman:)
      Sizin merak ettiğiniz kısım burada başlıyor. Size gönderdiğim linkten biz Norway in a Nutshell turunu satın aldık. Bu tur sizi Bergen'e götürecek kombine biletlerden oluşuyor. Birazdan anlatacağım yolculuk sıralamasında dilediğiniz yerlerde durup konaklayabilirsiniz. Biletinizi ona göre alıyorsunuz. Biz şöyle yaptık. Sabah Oslo tre n istasyonundan trene binip yola çıktık. Tren başka bir tren istasyonunda duruyor. Burada efsane trene biniyorsunuz. Flam treni! Bu tren belli yerlerde dura dura ilerliyor. En son Myrdal istasyonuna geliyor. Burada isterseniz konaklayabilirsiniz. Buradan önceki duraklarda da inenler ve konaklamak için ayrılanlar doldu. Genellikle trekking turları oluyor, rehberli! Kılık kıyafeteinizi gideceğiniz mevsime göre seçmelisiniz. Kuzeye gittiğinizi ve soğuk olacağını unutmayın:) Myral huzur veren bir kasaba, kafa dinlemek ve kuzeyde bir yerlerde bir gece geçirmek çok hoş geliyor bana. Eğer bizim aldığımızla aynı turu alacaksanız, (yine ara yerde konaklama yaparsınız sorun yok, biletin tarihlerini doğru alın yeter) buradan fiyortta yolculuğa çıkacağınız büyük fiyord teknelerine biniyorsunuz.. Unutmadıysam 2-3 saat süren bir yolculuk. Bize fazlasıyla yetti. ( Oslo'dan binebileceğiniz 2 gün süren, konaklamalı gemiler de ayrı bir seçenek) tekneden yine bir kasabada indik ve buradan otobüse bindik. Yine tur dahilindeydi bu yolculuk. Nihayetinde otobüs bizi son kez bir tren istasyonuna getirdi ve buradan bizi Bergen'e götürecek trene bindik. Sabah 07.00 de başlayıp, akşam 19.00 sularında biten uzun ve yorucu bir yolculuktu. Fiyordları görmek adına bize yeterli geldi. Tercihen fiyordların üzerinde birkaç gün sürecek bir yolculuğun bize fazla geleceğine karar verdik. Keşkelerimiz içinde, Myrdal'da bir gece kalabilseydik oldu sadece. Bergen'i çok sevdik. Oslo gibi küçük ama daha karakterli bir şehir. Tam bir balıkçı kasabası, Viking köyü. İki geceyi de burada geçirip, yine bir ara uçuşla Kopenhag'a gittik. Kopenhag'da güzel geçti. Toplamda yedi ya da sekiz gecelik bir konaklamaydı. Rahatlıkla yetti. Sadece Oslo- Bergen için yedi gün bize fazla gelirdi.
      Norway trenyollarından dilerseniz Oslo- Bergen bilet alırsınız bence. Biz size verdiğim linkten aldık biletimizi. Oslo Tren istasyonunda bir dolu görevli vardı yardımcı olmak için bekleyen. Hiç sorun yaşamadık çünkü biletleri ''valide'' etmek gerekiyor. Yani geçerli hale getireceksiniz istasyonda 🙂
      Başka sorular varsa Face sayfasından yazabilirsiniz yine…

  2. bgryldz diyor ki:

    Merhaba
    Yazınızı bir solukta okudum. Önümüzdeki ay bir Norveç seyehati yapmayı planlıyorum. Oslo_bergen yolculuğunu ben de yapacağım. Sizin yaptığınız şekilde bir tren turu yapmak istiyorum. Bana verebileceğiniz herhangi bir tavsiye, döküman olursa çok mutlu olurum. Mesela sizin direkt geçtiğinizi köylerde kalıp, tren yolculuğuna ertesi gün devam edebilir miyim? Bu turu nasıl satın aldınız? gibi birçok sorum var.
    Şimdiden teşekkürler.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Oslo- Bergen seyahatimiz aklıma geldikçe mutlu oluyorum; zira kendisi sırt çantamızla yaptığımız, nefis seyahatlerden biriydi. Oslo- Bergen arası Flamtreni ile yapılan seyahat çok hoş, yukarıda yazdıklarımdan Flam trenini okumuşsunuzdur zaten:)) Fazlasını anlatmama gerek yok herhalde. Tren seyahatlerine tutkun biri olarak, beni büyülemeyen bir tren olayı yok şimdilik. Ama bu yola Norveçliler gereken turist atraksiyonlarını yerleştirmişler zaten…
      Şimdi biz Flam treninden Myrdal İstasyonunda indiğimizde fiyort turu yapacağımız bir tekneye bindik. Trenden inmemizle fiyord teknesine binmemiz arasında kısa bir vakit vardı ne yazık ki! Aklım Myrdal kasabasında kaldı; keşke dedim burada bir gece kalsaydık ve yolumuza ertesi sabah devam etseydik. Masal gibi bir kasabaydı Myrdal ve gelip geçenlerin kasabada yarattığı kalabalık azaldıktan, el ayak ortalıktan çekildikten sonra kasabanın sessizliğiyle baş başa kalmak bana baha biçilemez geldi. Hâlâ bir gün bu hayalimi gerçekleştirmeyi düşünüyorum. Burada konaklarsanız size kalacak şeyler, kasabının ve sizin yalnızlığınız olacaktır, bunu bilin:))))
      Tren yolunun üstündeki başka kasabalarda da inip, kalabilir, trekking yapabilirsiniz. Programınızı dilediğiniz gibi kurgulamanız mümkün.
      Adresini vereceğim size fazlasıyla seçenekler sunacaktır:) Ben de biletlerimi buradan aldım.
      http://www.norwaynutshell.com/en/explore-the-fjords/
      Takıldığınız bir yer olursa, ben buradayım:)
      Şu adresten bana ulaşabilsiniz: ozlemrenkal@gmail.com
      Şimdiden keyifli yolculuklar

  3. macerakitabim diyor ki:

    Özlemcim,
    Fiyordların olduğu kısım zaten koruma altında diye biliyorum. Dediğim gibi şelalenin olduğu kısım çok güzeldi. Dansa eden kızlar falan… Fakat Selçuk'la birbirimize bakıp gülmeye başladık. Sanırım Norveç'te ilgi çekmenin yolunu bulmuş. Belki günahlarını alıyorumdur ama bize o dans eden kızlar pek kız gibi gelmedi. Saçlar falan:)) Çok uzaktı ama sanki peruk takmış adamlarmış gibi geldi:))))
    Sevgiler

  4. macerakitabim diyor ki:

    FKH,
    Hoşgeldiniz. Ne güzel anlatmışsınız. Haklısınız, yollarda olmak ne büyük mutluluk. Ben de sizi ziyarete geldim hemen. Fotoğraflar (özellikle benim çekmeyi beceremediğim gece fotoları) harika! Bayıldım.
    Bir türlü izlemeye alamadım ama ne yapmak gerek?
    Hepimizin yolu açık olsun.

  5. macerakitabim diyor ki:

    Leylak Dalım,
    Bitiremedim değil mi yazacaklarımı? Bir de görüldüğü üzere, daha Kopenhag'a ulaşamadım. Bergen'i de anlatacağım. Nasıl olacak bu iş?
    Haftaya falımda yol görünüyor bana ama daha yazacaklarım bitmedi! Acele etmem gerek:)))
    İyi geceler diliyorum efendim:)

  6. FKH diyor ki:

    ilk önce merhaba demem lazım. çünkü başka bir blogda görüp geldim buralara. baktım aynı yolun yolcusuyuz, dedim bir merhaba demek farzdır.

    "yolculuk" fikrine ne kadar düşerse insan o kadar özgürdür. aynı senin de benim de bizlerin de yaptığı gibi. ilk olarak bu yazıya rast geldiğim için buna olsun ilk yorumum.

    çok güzel bir gezi olmuş. fotoğraflarla desteklenmesi ise beni daha çok cezbetti ne yalan söyleyeyim. anlatımınız ise okunası cinsten..

    yolculuğun tren kısmı sanırım en güzellerinden biriydi. italya'yı gezmek gibi bir şeydir trende seyahat. bana hep italyayı hatırlatır.

    şimdilik bu kadar olsun merhabamız.

    gelecek seyahatlere misafir olmak dileği ile..

    yolunuz.. yolumuz açık olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir