Liste 16- Temel Gereksinimlerinizin Listesini Yapın

52 Liste Projesi

Liste 16- Temel Gereksinimlerinizin Listesini Yapın.
Bugünlerde benim kafam da ülke gündemi gibi karışık. Biraz daha huzurlu bir ülkede yaşayıp sadece temel gereksinimlerimi düşünerek, üstüme düşen görevleri yaptıktan sonra keyfime bakmayı çok isterdim. Olmuyor elbette. Birazcık huzuru bizlere çok görüyorlar. Ne kadar pozitif olmaya çalışırsak çalışalım, enerjimizi emip bitiriyorlar. Uzun lafın kısası bu coğrafyada yaşamanın belli bedelleri var.
İnsanı öldürmeyen şey güçlendirirmiş diyerek kendime bir gaz verip şimdi yazıya doğru ilerliyorum.
Temel gereksinimlerime gelecek olursak: Sahi ne cevap vereyim ben bu soruya şimdi?

Çay tabii ki abicim!

Çay, her derde deva ❤
Şimdi bu sonuca varmak için nereden yola çıktım ben? Elbette ıssız bir adaya düşsen yanına alacağın üç şey sorusundan. Anladınız! Yanıma çay alırım. Çay içmeden duramam ben. Gözümü açar açmaz aklıma ince belli bir çay bardağından çay içmek gelir. Annemi düşünürken mutfakta evyenin başında bir sağa bir sola hareket eden bedenini ve ocağın üstünde kaynayan çaydanlık gelir gözümün önüne. Sohbetin baş kahramanı çaydır bizim evde; ailenin bir üyesi gibidir. Sevdiğim kimi düşünsem anılarımın bir köşesinden çay buğusu yükselir. O yüzden eve girer girmez yaptığım ilk şey demliği ocağı koyar, çayımı demlerim. Bu mucizeyi bitki kesinlikle her derde devadır. Mutluluk, huzur ve yuva demektir çay.
O yüzden çay benim için temel gereksinimlerden biridir. Geçen sene gittiğimiz Amerika seyahatinde yanıma bir demlik aldığım da doğrudur. Gelirken de kiraladığımız evin mutfağında bıraktım ki evin sahibi İsveçli şöyle adam gibi bir çay içsin.?

Kitaplarım, hayallerim ve ben…

Çantamda kitap yoksa huzursuzlanıyorum.Ya gün içinde bir fırsat olur da kitap okuma şansım olursa? Ya o an benim yanımda kitap yoksa?  Düşünsenize bir bankaya gitmişim ve önümde bekleyen otuz kişi var ve benim çantamda bir kitap yok. O düşük ihtimale karşı yanımda kitap, defter ve kalem taşıyorum. Hayır! Islak mendil taşımıyorum ve umrumda bile değil. Yanında devamlı ıslak mendil taşıyan kadınlardan olmaya çalıştım ama Kuzey bezden çıktığından beri bunu başaramadım.
Durum şu ki gereksiz muhabbetlerin ve gereksiz insanların yanında olmaktansa kitapların dünyasında olmak beni daha mutlu ediyor. Okumak, defterime notlar almak, yazı aracılığıyla kendimle sohbet etmek iyi geliyor bana. İyileştiriyor, şifa veriyor.

Kendimle baş başa kalmak…

Kendime ayıracak vaktim olmazsa ve düşüncelerimle baş başa kalmazsam mutsuz oluyorum. Kafam karışıyor, düşüncelerimi toparlayamıyorum ve iç huzurumu kaybediyorum. Evet, evet! Yürümek iyi geliyor mesela. Kimi zaman kulağımda kulaklığımla, kimi zaman da adımlarımın yerde oluşturduğu sesi dinleyerek yürüyorum. Kafamdaki tüm karışıklık bulutu dağılıyor, düşüncelerimin netleşiyor. Bitkilere dokunuyorum. Bazen bir lavantaya, bazen bir çay ağacının dikenli dallarına. Sonra elimi burnuma götürüyor, bitkilerin parmaklarımda bıraktığı izleri kokluyorum. Okuduğum kitapları düşünüyorum. Kitap kahramanlarını, kitap boyunca yaptıklarını aklımdan bir bir geçiriyor; kimi zaman olayların gidişinden memnun oluyor, kimi zaman da yeni sonlar yazmak istiyorum bu kahramanlara. Bazı insanlar kalabalıklardan hoşlanır ve yalnız kalmaz. Benim içinse yalnız kalmak temel bir gereksinim. Geçen gün Kuzey de yanıma yaklaşıp şöyle dedi: Anne ben arkadaşlarımla olmaktan mutlu olduğum kadar yalnız olmaktan da çok mutlu oluyorum. Kendi kendime oyun oynamaktan çok keyif alıyorum. Belki tek çocuk olduğum içindir bu. Sadece bu normal mi diye merak ediyorum.
“Normal Kuzey’cim!” dedim. “İnsanın yalnız kalmaya da ihtiyacı var.”

Seyahat etmek…

Umarım aynı şeyleri tekrar etmemden sıkılmıyorsunuzdur. Hep aynı şeyleri yazıyor gibiyim. Fakat bu listeleri yaparken şunu fark ettim ki ben gerçekten yaşamak istediğim hayatı yaşıyorum. Yani şükür ki o hayatı inşa edebilmişim kendi kendime. Benim bu yalnız kalma hallerimden kimse şikayetçi değil evde. Kuzey çok küçükken bile bu istediğimi (O zamanlar bunu ifade ettiğim için kötü bir anne olduğumu düşünüyordum.) dile getirirdim. Mesela anneme ya da Selçuk’un annesine Kuzey’i teslim eder ve çay içmek için dışarı çıkacağımı söylerdim. Kuzey biraz büyüdükçe ona da söylemeye başladım. “Şimdi ben biraz yalnız kalmak istiyorum Kuzey’cim.” derdim. Kitabımı alıp bir köşede kendime tanıdığım zamanı yaşarken, o da kendi dünyasında bir oyuna dalardı. Bunun adı bencillik mi bilmiyorum ama yalnız kalma anlarını yaşayamadığımda üstümde bir baskı oluşur ve patlardım.
Gelelim seyahat meselesine. Evimi ve kurulu düzenimi ne kadar çok sevsem de hareket halinde olmayı ve seyahat etmeyi de çok seviyorum. Annem zaman zaman “Kurtlandın sen yine!” diye takılıyor bana. Haklı da! Kurtlanıyorum. Yola çıkmak, başka bir şehre gitmek istiyorum. Yaşamımın anlamı buymuş gibi geliyor. Neden çalışıyoruz ki diye soruyorum kendime. Kuzey iyi bir okulda okusun ve biz de seyahat edebilelim yeter.

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Liste 16- Temel Gereksinimlerinizin Listesini Yapın” yazısında 11 düşünce

  1. pelinpembesi diyor ki:

    Aynı şeylere ihtiyaç duyuyoruz özlem yalnız ben fazla
    çay sever değilim. Annem için vazgeçilmez ama ondan bile etkilenmedim nedense. hatta üniversitede beraber kaldığım 4 kız acayip çaykolikti sabahlara kadar içerlerdi . bence çay geni insanda var ya da yok 🙂 şimdi de bizim evde haftasonundan diğer haftasonuna çay demlenmesine rağmen çay sever. Ananesiyle kaldığında gecenin bir yarısı bile çay yapıp içiyorlarmış .

    • özlem öztürk diyor ki:

      Demek ki Pelin'le biz karşılıklı içeceğiz çayları. Çay bizim evin vazgeçilmezi. Annemin evinde de öyleydi. Kuzey'e gelecek olursak, o da çay içmiyor. Kahve içiyor ama. (Senden sanırım.) Akşamları, "Anne bir kahve yap da içelim." diyor.
      🙂

  2. İzler ve Yansımalar diyor ki:

    Bu yazıda kendimi buldum sevgili Özlem. Neredeyse tıpkı 'ben'i tarif etmişsin diyecektim 🙂 Gereksiz insanlar ve kalabalıklar yerine (değerli bulduğum birkaç özel canlar hariç) kendimle kendi kocaman dünyamda; 'kitaplarım, müziğim, sinemam, hobilerim, hayallerim ile…' baş başbaşa olmayı tercih ederim. Zaman hepimiz için çok değerli.. Güzel listeler bunlar, keyifle okudum. İyi hafta sonları..Sevgilerle..

    • özlem öztürk diyor ki:

      Esin, teşekkür ederim okuduğun için. Ben de senin yazdıklarını çok keyifle okuyorum. Bazen kendime bende bir tuhaflık mı var, acaba çok mu asosyalim diye soruyorum. Başkaları gibi değilim. Herkesin içinde eridiği konuşmalar bana anlamsız geliyor, televizyon programlarının hiçbirine bakamıyorum, zamanımı boşa harcamaktan korkup her anımı sevdiğim şeylerle doldurmak istiyorum. Aradığım, sevdiğim, gerçekten dostum dediğim insanlar bir elin parmaklarını geçmiyor. Ama buyum işte! Sevdiğim insanlarla bir arada olmaktan elbette keyif alıyorum ama kendimle yalnız kalmak da ayrı güzel, ayrı dinlendirici, ayrı keyifli.
      Zaman dediğin gibi hızla akıyor ve okumam gereken çok kitap, seyretmem gereken çok film, gitmem gereken çok yer var 🙂
      Sana da güzel bir hafta sonu dilerim.
      Sevgilerimle

    • özlem öztürk diyor ki:

      Bana çok iyi geldi. Her hafta en azından bir yazı yazmak için bir sebebim var. Bu haftaya kadar geldiysek de fena gitmiyoruz demektir. Değil mi ama? Yazdıkça yazasım geliyor benim ama zamanı yettiremiyorum. İş, güç derken gün bitiyor. Sanki daha çok vaktim olsa daha çok yazarım gibi hissediyorum. Öyle düşününce de çalışmak çok anlamsız geliyor. Yahu, çalışmasam sevdiğim şeyleri yapacak ne çok vaktim olur.
      O günlerde gelecek elbet. 🙂
      Çok öperim

  3. Çileksuyu Sibel diyor ki:

    ben de biberiyenin onunden gecerken,oksayip da burnuma getirip,kokusunu icine cekemeden duramiyorum..nasil rahatlatici bir etkisi var uzerimde…Ben de anne olsam sanirim kendime ait zamanlari yaratmayi kendime bir borc bilirim.Ne de olsa happy mummy happy baby degil mi?:)

    • özlem öztürk diyor ki:

      Blog kardeşliği bu olsa. "Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim." durumu bizimki. Doğayı seviyorum ya, hem de çok. Ne zaman içim sıkılsa, başımı dertte hissetsem bir ağacın yaprağında, gövdesinde, kokusunda huzur buluyorum. Sanki görünmeyen bir el başımı okşuyor. Keşke doğanın bize sunduklarının kıymetini bilip, her bulduğumuz toprağa beton dökmesek.
      Sibel ben kendimle kalmazsam hırçınlaşıyorum zaten. Mutlu anne olmazsam, mutlu etme şansım yok dediğin gibi. Beni de böyle kabul edecekler artık. 🙂

  4. Işın diyor ki:

    Sevgili Özlem,

    Yazını iki kere ve hayretle okudum.Sanki ben yazmışım gibi, bu kadar örtüşebilir. Zaman zaman bir çay havuzunda yaşamak istiyorum, çay yorgunluğa, her derde deva. Kitapsız yaşayamam, çantamda kitap yoksa paniklerim. Yalnızlığı ise belki biraz fazla seviyor olabilirim. Bir gün birileriyle berabersem, iki gün yalnız kalıp ancak kendime geliyorum. Seyahat zaten vazgeçilmezim. Bunlara ekleyebileceğim tek şey İstanbul ve sokaklar sanırım. Beni İstanbul kadar mutlu eden bir yer yok, en azından Türkiye'de. Moda çay bahçesinde ya da boğazda bir çay bahçesinde kitap okumak mutlu olmam için yeterli. Alternatif olarak NY, Berlin, Londra'da falan yaşayabilirim ancak. Bir de sokağa adım attığımda hiç bir derdim kalmaz. Sokaksız bir yerlerde yaşamak ve ev gezmeleri en büyük kabusum.
    Ama bunların büyük kısmını gerçekleştirdiğim, mutlu olduğum bir hayatım olsa da hepsiyle ilgili sorunlar var. Mesela gitgide daha çok kişi kahve içiyor, çayın yüzüne bakan yok. Arkadaşlarımla Starbucks'da oturmak zorunda olmaktan bıktım. Etrafımda çok az okuyan var, kitap konuşabildiğim hiç kimse yok neredeyse. Dahası yalnızlığı sevdiğim ve hatta okumayı çok sevdiğim için sık sık eleştiriliyorum, en çok da en yakınlarım tarafından. Zaman zaman çok yorucu oluyor. Eğer sen eleştiri almıyorsan şanslısın, kıymetini bil. Dileyelim çay, kitap ve seyahatle dolu bir hayatımız olsun hep.

    • özlem öztürk diyor ki:

      Işın, ben de senin yazdıklarında kendimi buldum. Blogun en sevdiğim yanı kendime benzeyen insanları bulabilmem. İlla ki yüz yüze görüşmem gerekmiyor. Zaman zaman blogdan sevdiğim, aynı duygu düşünceleri paylaştığım insanları düşünüyorum; tanımasam da! Mesela şöyle demli güzel bir çay içiyorsam, "Işın'da bu çayı içse çok severdi." gibi düşünceler geçiyor kafamdan. Yazmalarını merakla beklediğim, dönüp dönüp okuduğum blog yazarları var. Cümlelerinde kendimi bulduğum ya da bana ilham, huzur veren. Hal böyle olunca sevmediğim insanların hoşlanmadığım lakırtılarını dinlemektense hiç tanımadığım ama ruhen yakın hissettiğim insanların paylaştıkları kitap önerilerini dinler, yazdıklarında hayallere dalarım daha iyi. Biraz anti sosyalim. Öyle gözükmüyorum ama kalabalıklar boğuyor beni. Tıpkı dediğin gibi bir gün kalabalıklar içindeysem, ertesi gün yalnız kalmak istiyorum. Sağlığımı korumak için buna ihtiyacım var.
      Senin gibi şehir insanıyım. Doğayı, yeşilliği, ağaçları çok seviyorum. Paris, Londra ya da New York sokaklarında yaşayabilirim. Tek sıkıntım İstanbul'la ya da İstanbul'u İstanbul olmaktan çıkaranlarla. Keşke İstanbul sokaklarında da aradığım huzuru bulabilirdim ama şehrin sokaklarında gergin bir elektrik akımı dolaşıyor sanki. Her an kavga etmeye hazır insanlar, araba pencerelerinden çöplerini atan insanlar, yan masasında oturana bir afiyet olsunu esirgeyen şehirdaşlar, günaydın demekten aciz kapı komşuları. İstanbul'u kirleten bunca insan…
      Şehri bu hale getiren bizleriz biliyorum. İstanbul'u suçlamamam gerektiğini biliyorum ama öyle yoruldum ki yardan geçtim sanırım 🙂
      Güzel dileklerin, bıraktığın her yorum için onlarca teşekkür. Bir blogun yok biliyorum. Yazsan keyifle okurum çünkü tanımadan sevdiğim insanlardansın.
      Sevgilerimi yolluyorum sana.

    • Işın diyor ki:

      Bloglar bana da çok şey kattı hayatta. Gerçekten bazen gerçek hayattakilerden daha yakın geliyor çoğu blog yazarı. Bir blog yazmayı isterdim belki ama çok da kolay gelmiyor, devamlılık, vs. kolay değil. Azim, disiplin istiyor.

      Asıl sana ve tüm blog yazanlara teşekkür etmek gerek. Sevgiler benden de. Hep yaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir