Tazmanya Gezi Notları- Avustralya

Tazmanya bu seyahatin en heyecanlandığım duraklarından biri. Büyük Okyanus Yolu Rotasının ardından iki gün daha Melbourne’de kalıp bir uçağa atladığımız gibi Tazmanya’da alıyoruz soluğu.

Tazmanya’ya gitmeden ne yaptık?

Melbourne’de vaktimizi boşa geçirmedik elbet. Şehre döndükten hemen sonra bir günü daha Melbourne’de geçirip ertesi gün yine arabaya atlayıp bu sefer önce kanguruları beslemek üzere hayvanların geniş bir alanda serbestçe gezindiği bir çiftliğe / doğal yaşam parkına (Phillip Island Wildlife Park) gittik. Gittiğimiz yer kısmen bir hayvanat bahçesi gibi bir yerdi. Koalalar sanırım özünde de uyuşuk hayvanlar çünkü gözünü açmakta zorlanan birkaç koala gördük. Tazmanya canavarı ile tanıştık ve bol bol kanguru besledik. Ardından akşam üstüne doğru Phillip Island‘a gittik. Meşhur penguenleri izlemeye. Hikâyenin burası da anlatılmaya değer aslında ama o kısmı belki başka bir yazıya konu olacak, belki de sizin hayal gücünüze. 😀

Tazmanya bilindiği üzere bir ada. Ama öyle kafanızda benim gibi mini minnacık, Jules Verne kitaplarındaki gibi mercan kayalıklarının olduğu küçük bir ada hayal ediyorsanız yanılıyorsunuz. Havaalanından kiraladığımız arabayı alıp adanın merkezine gitmek için yola çıkıp dört şerit gidiş, dört şerit dönüş bir otobanla karşılaşınca ben çok şaşırdım. “Burası nasıl bir ada yahu?” diye diye şaşkınlığımı dile getirdim.

Tazmanya nasıl bir yer?

Vuruldum. Öyle sevdim. Hayran hayran seyrettim. Sanki kıtanın diğer yerlerinden daha canlı renklere bürünmüştü. Yeşili daha yeşil, mavisi daha mavi, gökyüzü bulut tarlası gibiydi. Ayırdığımız iki gecenin bu adayı tanımak için hiç de yeteri olmadığını anladık. Gel gör ki bu adaya bir hafta ayırsak o da yetersiz kalacaktı.

Hobart Rıhtım
Hobart Rıhtım

Merkeze giderken yol üstündeki bir kasabada durakladık. Kasabanın içinde tıpkı bir kovboy filminin içindeymişiz edasında gezindik. Amerikan filmlerinden aşina olduğumuz bar/ restoran benzeri bir yerde keyifle yemeğimizi yedik. Bol bol fotoğraf çektik. Gördüğümüz bir çay/ kahve salonundaki tatlılara vurulduk ama boğazımıza kadar tok olduğumuz için bir kahve bile içemeden ayrıldık oradan.

Daha Tazmanya’nın merkezine inmeden saatlerimizi harcamaya başlamıştık bile. Kesinlikle zamanı durdurabilmenin bir yolu olmalı! Nihayet merkeze varıp da otelimize geldiğimizde derin bir nefes aldım. Kalacağımız otel hayallerimdekinden bile daha güzeldi. Zincir otellerin insanı şaşırtmayan düzenlerini sevsem de Tazmanya’da böyle farklı bir otelde konaklamak büyüleyici geldi bana.

Tazmanya Otelimiz: Hadley’s Orient Hotel

Otelimizi merak edenler BU YAZIYA tıklayabilir. Bu yazıda otelimizin fotoğraflarını paylaşacağım. Sanırım bir kez daha gitsem yine bu otelde kalırım.  Hadley’s Orient Hotel gerçekten iki günlük ada maceramıza yaraşan bir oteldi. Otel odasına girince önce yatakta baş yastığı olmadığını görünce bir hayli şaşırdım. Sonra ayak ucundaki sandığın içinde naylon poşetlerin içinde bembeyaz duran yastıklar olduğunu gördüm. Herhalde yatmadan önce buradan alacağız diye düşündüm. Gece odamıza döndüğümüzde yatağımızın açılmış, yastıklarımızın yerine konulmuş olduğunu gördüm. Avustralya’da nerdeyse konakladığımız her otelde elektrikli su ısıtıcısı, çay, sıcak çikolata ve atıştırmalık vardı. Hadley’s Orient otelin en çok kahvaltı salonunu beğendim. Ne yazık ki biz hiç otelde kahvaltı etmedik. Otelde kahvaltı bir hayli pahalıydı. Haftada bir gün otelde organize edilen çay saati de gün olarak bize uymamakla birlikte 35 Avustralya Doları gibi bir rakamla dudaklarımızı uçuklattı. Günü ve saati denk gelseydi bizimkileri es geçip kendime bir çay saati hediye edebilirdim elbette. Yaşasın Kötülük! 😈

Hadley’s Otel’in Afternoon Tea olayını merak edenler BURAYA tıklayıversinler.

Geleyim Tazmanya, dolayısıyla Hobart’a.

Hobart, Tazmanya
Hobart, Tazmanya

Gelir gelmez soluğu deniz kıyısında aldık. Otelden aşağı denize doğru yürüdük. Deniz kenarındaki restoranların önünde gezindik, Salamanca Market’e baktık. Ne yazık ki market çoktan kapanmıştı. Biz de nerede yemek yiyelim diye dolaşırken market civarındaki tüm restoranlara bakındık. Marketin arka tarafındaki meydanda canlı müzik de yapan bir yer bulduk. (Jack Greene Bar)  Aynı zamanda dev ekranlardan maç yayını da vardı. Pub çok doluydu ama buna rağmen yer bakındığımızı fark eden tek başına oturan bir kadın yerinden kalkıp bizim kalabalık gruba masasını verdi. Kendi de ortak masalardan birine geçti. (Avustralya kesinlikle iyi kalpli ve nezaketli insanlar memleketi) Burada o güne kadarki Avustralya gezimizde yediğimiz en güzel pizza ve salatayı yedik. Birer tane nefis bira içtik. Saat 10’da mekanın güvenliği yanımıza yaklaşıp kibarca bu saatten sonra çocukların burada kalmasının yasalara aykırı olduğunu söyledi. İnsanlar dertlerini öylesine güzel anlatıyorlar ki hiçbir koşulda söylediklerinin ardında kötü bir niyet aramıyorsunuz. Selçuk’un da dediği gibi, Türkiye’ye biraz daha yakın bir yer olsaydı tası tarağı toplayıp Avustralya’ya gitmek için bir an bile düşünmezdim. Elbette Türkiye’ye bu derece yakın bir destinasyonun da bu kadar bakir kalmasını bekleyemeyeceğimizi biliyoruz. Bizimki sadece bir hayranlık ifadesi. 😀

Dünyanın bir ucuna yolculuk

Tazmanya iki gecelik bir destinasyondu bizim için. Gece rıhtımda dolaşmak, dalgaların sesini dinlemek, koyu mavi bir renge bürünmüş okyanusu izlemek, rıhtımdan adanın içine doğru uzanan adayı seyretmek gitmeden önce romantik bir hayaldi benim için. Üzerinden bunca zaman geçtikten sonra bile geriye dönüp baktığımda hâlâ yeryüzünün diğer yarımküresinde bir yere gidebildiğime inanmakta zorlanıyorum. İnsanın az olduğu, doğanın başrolde olduğu köşelerde ağaçlar daha yeşil, denizler daha temiz ve gökyüzü daha aydınlık. Yıldızlar birbirlerinin ucuna takılıp sanki gökyüzünde dans ediyorlar. Avustralya hem insanlarıyla hem de doğasıyla insanda saygı uyandıran bir destinasyon. Bir gün yine bir çılgınlık anında bir uçak biletini cebe atıp yine yola düşeceğimi, hatta bu sefer Yeni Zelanda’ya doğru yol alacağımı düşünüyorum. Bu fikri aklımın bir köşesinde saklıyorum.

(Bu yazıyı yazarken Corona günlerini yaşadığımız ve yaklaşık 2.5 aydır evde olduğumuz düşünüldüğünde bir daha insanın bavulunu toplayıp yola çıkabileceğini düşünmesi bile imkansız görünüyor.)

Gece Hadley’s Orient Otel’de uyuduk ve mis gibi bir sabaha uyandık. Kahvaltımız yine Salamanca Market civarındaydı. Akşam yemeğimizi yediğimiz kafenin karşısında civardaki diğer yerlere göre uygun bir yer bulup kahvaltımızı yaptık. Daha önce de söylemiştim, yine söyleyeceğim: Avustralya poşe yumurta konusunda master yapmış bir ülke. Böyle güzel poşe (poached egg) yumurtayı ben hiçbir yerde yemedim. İmza: Yumurta Canavarı.

Şimdi gelelim sabah planımıza.

Hapishane gezmesi yapmaya karar verdik: Port Arthur

Günümüzde Unesco Dünya Mirası Listesi‘nde bulunan eski bir hapishane binası burası. Üzerinden çok zaman geçmiş, şimdilerde insanların işkence gördüğü binaların çoğu yıkılmış, bu binaların sadece dış cepheleri kalmış olsa da 30.000’den fazla insanın işkence gördüğü, çalıştırıldığı hapishane Hobart’ta yemyeşil bir toprak parçasının üstünde duruyor. Bu kalıntıların üzerinde mavi bir gökyüzü ve önünde yüzerek geçmenin mümkün olmadığı bir okyanus parçası duruyor. Port Arthur‘da bulunmaktan ziyade yolda olma halini seviyorum.

Port Arthur’un hikâyesini çok güzel anlatmış bir blogun ismini bırakıyorum buraya. Sanırım bundan daha güzel yazamazdım Port Arthur’u. O yüzden BUYRUN, hazır yazılmışını okuyun.

Tazmanya-Port Arthur Yolu
Tazmanya-Port Arthur Yolu

Hava, oldukça sıcak ve güneşin altında uzun uzun konuşan bir rehberin bize anlattıklarını dinliyor, hapishaneyi oluşturan yapıları, rahibin evini ve hücreleri geziyor, en sonunda da bir tekne turu yapıyoruz. Tazmanya, yeşille mavinin birbirine karıştığı bir yer. Dönüş yolunda daha giderken gözümüze kestirdiğimiz lavantalar içindeki bir duraklama yerinde konaklayıp nefis bir akşam yemeği yiyoruz. (Bir genelleme yapmam gerekirse Avustralya’da yediğim yemekler çok az yerde ortalamanın üstündeydi. Birçok yerde fish-chips denemesi yaptım ama kızartmaların hepsi bana fazlasıyla yağlı geldi. Burada yediklerim içinde en çok salatalar, çorbalar mutlu etti beni. Bir de poşe yumurta. Amma ve lakin ömrüm boyunca kızartmalara karşı hep mesafemi korumuşumdur. Bu açıdan kimsecikleri de etkilemeyeyim.)

Tazmanya Kahvaltı Mekanı: Jackman & McRoss Bakery

Ertesi sabah güzel bir kahvaltı yapmaya karar verdik. Gerçi tüm kahvaltılarımız şahaneydi. Bunun için ekipten birinin buraya gelmeden not ettiği bir tavsiyeyi dinlemeye karar verdik. Bu yüzden arabaya atladığımız gibi Battery Point’e gittik. Burası otelimizden uzak bir mesafe değildi. Şoför açısından tek sıkıntı ters şeritten araba kullandığı için maksimum dikkat etme gerekliliği. Bu da yorucu bir durum. Battery Point’te Jackman & McRoss Bakery‘ye geldik. Kesinlikle çok doğru ve yerinde bir tavsiyeymiş. Nefis bir kahvaltı ettik ve ardından gezinin son ve benim için en güzel aktivitelerinden birini yapmak üzere direksiyonu Mount Wellington’a doğru kırdık.

Tazmanya Kahvaltı-Jackman & McRoss Bakery
Tazmanya Kahvaltı-Jackman & McRoss Bakery

Mount Wellington: Gökyüzüne Tırmanmak

Mount Wellington
Mount Wellington

Tazmanya’nın el değmemiş doğasında Mount Wellington‘a doğru tırmanarak çıktık. Gökyüzüne doğru yaklaştıkça okyanus aşağılarda kaldı. Vahşi bir rüzgâr bizimle beraber dağın tepelerine doğru tırmandı. Yol boyunca trekking yapan gruplar vardı. Hepsinin ayakkabılarının üstünde bacaklarının üstüne doğru uzanan kalın korumalar vardı. Tahmin ediyorum bu korumalıklar (kalın bir nevi pantolon) herhangi bir yılan ısırığına karşı alınan bir önlem. Sonunda dağın tepesine ulaştığımızda park yerine yanaştık. Ve arabanın kapılarını rüzgardan dolayı açamadık. Bu sefer arabanın duruş yönünü değiştirdik ve ancak o zaman inmeyi başarabildik. Doğanın başrolde olduğu yerler benim için en güzel yerler. Metropolleri de çok seviyorum ama öte yandan el değmemiş doğa, rüzgarın sesi, yalnızlık ve çaresizlik hissi iyi geliyor bana.

Mount Wellington-Tazmanya
Mount Wellington-Tazmanya

Evet, yalnızlık ve çaresizlik hissi dedim. Aslında doğaya hiçbir şekilde hükmedemeyeceğin hissiyatı iyi geliyor bana. İnsanoğlunun böbürlenmesinin ve büyüklenmesinin kendisini kandırmaktan öte bir şey olmadığını bilmek ve içinde yaşadığımız dünyaya saygı duymak… Önünde eğilmek, susmak, konuşmamak….

Mount Wellington

Mount Wellington işte böyle bir yer. Dünyanın bir ucunda bir zirve ve durmadan şarkı söylüyor.

.

.

İlk Melbourne intibalarımı öğrenmek ve biraz da edebi Melbourne’ü tanımak için de BURAYA lütfen.

Avustralya Kafeleri için BURAYA

Melbourne’de en beğendiğim yerler için de BURAYA lütfen 🎈

Büyük Okyanus Yolu’ndaki ilk günümüz için BU YAZIYA,

İkinci gün yaptığımız yolculuk için BU YAZIYA,

Yolun son kısmı için de lütfen BURAYA tıklayın.

 

Blog yazılarımdan e-posta ile haberdar ol

Yorum yazmak için tüm yorumların altındaki alanı kullanabilirsiniz.

Tazmanya Gezi Notları- Avustralya” yazısında bir düşünce

  1. Sezer Eser Perker diyor ki:

    Ne güzel bir coğrafya Özlem! Uzak demeyip, üşenmeyip iyi ki gitmişsiniz. Şu salgın günlerinde insan ertelemeyip gerçekleştirdiği seyahatlerin kıymetini daha iyi anlıyor değil mi?:) 2019’da o kadar çok gezmiştim ki şimdi şükrediyorum. Zira 2020 kıpırdayamadığımız bir yıl oldu. Yine de varsın bu yıl böyle geçsin diyorum. Yeter ki sağlığımız yerinde olsun. Gün gelir yine hayal ettiğimiz yolculuklara çıkarız. Bugün Avustralya’yı senin satırlarınla gezdim. Bir başka gün kanlı canlı orada olmayı diliyorum:)
    Yüreğine, kalemine sağlık! Öpüyorum seni…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir