Kategori Arşivleri: Kendime Not

blog-yazmak macerakitabım (1)

Blog Yazmak

Döndüm dolaştım, yine kendimi blogda buldum. Blog Yazmak artık çok zevkli 😀 Hatırlarsanız ne zamandır blogun alt yapısından şikayetçi olduğumdan bahsedip duruyordum. Sanki çatısından, penceresinden su sızdıran, ne kadar temizlersen temizle bir türlü temiz gözükmeyen, güneş almayan loş bir evde yaşıyor gibiydim. Yazdığım yazılar kafalarına göre font değiştiriyor, canı hangi puntoda olmak isterse o puntoda…

Keyifli bir Takıntı : Blog yazmak

Gün-17 – Takıntılarım ve ben 😉 Birisi takıntı mı dedi? Bazı objelere takıntılı olma durumum var ne yazık ki. Uzun zamandan beri benimle olan eşyalarıma gözüm gibi bakıyorum. Mesela lise yıllarından beri kullandığım mavi renkli bir 0.5 kalemim var. Kimselere vermek istemiyorum, kimsenin kullanmasını da istemiyorum. Uğurlu kalemim o benim. Dili olmasa da bana anımsattığı…

Macera Kitabım’ın 2018 Dökümü

Hadi 2018’in değerlendirmesini yapalım! Günlerdir çantasını koluna takmış, bavulu kapının önünde bekleyen 2018’i düşünüyorum. Kendisi için hislerim Barış Manço’nun meşhur şarkısı, “Halamın Kızı Zehra” gibi. Sanki misafirliği fazla uzun sürmüş gibi. “Gitse de kapıyı ardından bir önce kapasak!” diyorum. Öyle yorgunum kendisinden. Bu seneyle ilgili samimi hislerim bunlar. Umarım gelen gideni aratmaz. Seneler böyle hızla…

İnsanları sıkmadan bir gezi yazısını nasıl yazarsın?

Gezi yazısı yazmak zor iş! Vallahi kendim de yazıyorum diye demiyorum. İşin aslı bu! Ya da ben çok takılıyorum, çok inceliyorum, yanlış bir şey yazmayayım diye çabalıyorum da o sebepten. Böyle düşünüyorum! Son zamanlarda garip bir hâl geldi üstüme. Bir şey yazarken uzun uzun düşünüyorum; yazıyorum, beğenmezsem siliyorum. Blog yazısının da kendi içinde bir güzelliğinin…

Sonbaharın dayanılmaz güzelliği, yeni okul yılı…

Mevsim sonbahar… Hoşgeldin eylül… Cuma akşamı eve gittim. Aklımda yapılacak işler; daha doğrusu ortalıktan toparlanacak nesneler meselesi. Bu nesnelerin genelini alıp alıp etrafa saçtığım kitaplar oluşturuyor. Önce mutfağa giriştim. Mutfağımız geniş. Burası için yaşam alanımız desem abartmamış olurum. Yemek kokusu falan vız geliyor bize. Balık kızartmadıktan sonra pek sorun yok. Burada yiyor, burada içiyor, hatta…

Limonata Tadında Film Maratonu

Kitap listesini iyi kötü hallettiğime göre artık başka işlere bakabilirim. Değil mi? Mesela çok tatlı blog arkadaşlarımızın başlattığı bir film maratonu var. Şimdiye kadar hiç böyle bir işe kalkışmadım ama işin içinde liste olduğuna göre ben de bu işe burnumu sokabilirim diye düşündüm. Eh, bu işe nereden kalkıştığıma, kimden esinlendiğime gelecek olursak. Limonata Tadında Film Maratonu‘na ben…

Mayıs 2018

Sizin de benim gibi aklınızın dağıldığı, düşüncelerinizin birbirinden uzak köşelere savrulduğu zamanlarınız oluyor mu? Ben bu aralar sanki başka bir alemde geziniyorum. Elime aldığım hafif doz kitapları bile bitiremiyor, en sevdiğim şehir Paris’te geçen bir hikâyenin içine dahi dalamıyor; deyim yerindeyse oturduğum yerde kayboluyorum. Tüm sevdiklerimde bir yorgunluk hali var ve etrafımdaki herkesten bir hastalık…

Bir göçmenmişim de haberim yokmuş.

Bu sabah kahvaltımı yaptıktan sonra bir bardak çayımı aldım ve bilgisayarımın başına oturdum. Hedefim bloga yeni bir yazı yazmaktı. Seyahat etmekten bahsetmek (çünkü bir yerlere gitmekten başka bir şey düşünemiyorum) ve yazarken hayallerimden etkilenip gülümsemek istiyordum. Ne zamandır bloga bir şey yazmadığım için vicdan azabı çekmem de yolumun buraya düşmesinin en önemli sebeplerinden biri. Samimi…