Kategori Arşivleri: Kendime Not

Gün 12- Salı, rutinin içinde kayboluş.

Bu sabah uyandığımda evde olduğumun farkındaydım. Yastığım yine yerdeydi, Kuzey okula çoktan gitmişti. “Umarım çok geç olmamıştır.” diye düşündüm. Kalktım, şarjda (bakınız TDK!) takılı telefona baktım. Saat dokuz olmuştu. Dışarıda aydınlık bir hava vardı. Tepesinde parlayan lambanın ışığıyla uyanmaktansa güneş ışığını tercih eden Selçuk’un sabah esintisi şeklindeki günlük vızıldamasını duymamak için perdeyi açtım. Perdelerimiz öyle kalın ki…

Gün 11- Pazartesi, Her gidiş, bir gelişe gebe…

Sanırım meydan okumayı yanlış anladım; zira iki günde bir yazdığımı fark etmişsinizdir. Nihayet evimizdeyiz. Uçak 12.25’te olunca 17.30 gibi eve vardık. Önce bir çay demledik, sonra ev yemeklerini götürdük. Yurt dışına gidince aç kaldım diyenlerden değilim. Tam tersi fazla yiyorum, fazla içiyorum ve haddinden fazla “Ay bir daha ne zaman bunu bulacağım da yiyeceğim?”deyip ekstra…

Gün 4: Pazartesi, Babasının Kızı…

İki gecedir üst üste tuhaf rüyalar görüyorum. Pazar günü amcamlara kahvaltıya gideceğimizden dolayı mı bilmiyorum ama babamı rüyamda gördüm. O kadar uzun zamandır onu rüyamda görmüyordum ki rutin rüya buluşmalarımızdan farklı davrandık birbirimize.  Normalde mümkün olmayan bir durumun/mucizenin içinde olduğumun farkında olur ve onu gördüğüm için şükrederdim. Yani artık yanımda olmadığını ve onu rüyamda görmemin…

Gün 3: Pazar, Ulysess Okumak ya da okumamak…

Ulysess okuyan ben değilim. Selçuk okuyor. Geçenlerde başlamıştı. Sonra seyahatler falan girdi araya, kitabı unuttu derken şimdi yine aklında. Hatta cuma geceki yemekte Feridun Hoca’ya da sordu: Bir kitabı şaheser yapan şey nedir? Zannımca son zamanlarda ben ondan çok daha fazla okuduğum için farklı bir strateji ile yaklaşıyor okuma işine. Aklınca Ulysess’i okuyarak tartışmasız olarak…

Baharın geldiği hafta sonları

Bir ara otursam da ocak ayından itibaren okuduğum kitapları yazsam diye düşünüyorum. O zamandan beri çok kitap okuduğumdan falan değil de, okuduklarımı en azından ismen unutmak istemediğimden. Sene başından beri oldukça yavaş bir hızla kitap okuyorum. Akşamları geç geliyorum işten. Sonra da yemekti, sohbetti derken yatmadan önce birkaç sayfa okumayı becerip uyuya kalıyorum. Hafta sonları…

Bizim evin halleri

Geçen hafta cuma gününe kadar yetiştirmem gereken bir yazı vardı. Konunun etrafında dönüp durdum, ağdalı kelimelerle lüzumsuz benzetmeler yapıp güya işi kotarmaya çalıştım. Olmadı. Çaresizce çabalamama rağmen yazı bir türlü ritmini bulmadı. Bir öykü yazmaya çalışıyordum ama konusu ne yazık ki içine girmek istemediğim bir sürü şey barındırıyordu. Her ne kadar varlığımı olayın dışında tutmaya…

Ankara Treni ve Babam

Ankara’ya gideceğimiz kesinleştiğinde İstanbul’a kış çoktan gelmişti. Bu yolculuğun benim için tek anlamı vardı: Pencerenin kenarından yüzlerce kez seyrettiğim trende ben de artık bir yolcu olacaktım. Ne çok kez provasını yapmıştım bu anın. Gerçek anlamda olmasa bile hayallerimde öyle çok kez yola düşmüştüm ki.   Gecenin karanlığında istasyonun bir ucundan görünen tren, uzak memleketlere doğru…

Macera Kitabım’ın 2016 Dökümü!

Evet! Bu sene de bitiyor haklısınız. Her sene aynı geyiği yapmaktan bıkmış olsam da senelerin böyle geçiyor olması cidden canımı sıkıyor. Belki hiç blog yazmamak daha iyidir. Böylece oturup her senenin sonunda, ”Ben bu sene ne yaptım?” diye düşünüp durmaz insan. İlla ki verilecek bir hesap var değil mi? Ocak Vallahi de billahi de Aralık…