Kategori Arşivleri: 28 Gün Yazıyorum

Gün 7- Perşembe, Zaman öyle ardından baktırır insana.

Bu sabah kalktığımda dün yazdıklarım aklımdaydı. Yüzümde tuhaf bir gülümseme ile bir gece evvel döktürdüğüm incilere geri dönüp bakmamaya karar verdim. Zaten gün içinde de bloga dönüp de bakacak vaktim olmadı. Sadece iş yerinde her şeyi birbirine attığım öğlen öncesinde bir mola almaya karar verdim. Basket maçındaki oyuncular giib etrafımdakilere mola işareti verip herkesten dağılmasını rica…

Gün 6- Çarşamba, Şaşkın Ördek…

İnanmıyorum. Neredeyse bloga bir şey yazmadan yatmaya gidecektim. Bizimkilere, “Hadi iyi geceler. Ben yatıyorum.” dedim ve dememle birlikte jeton düştü. Tüm gün bloga yazı yazma düşüncesi aklımda olmasına rağmen oradan oraya koştururken aklımdan tümüyle çıktı. Sabah uzun zamandır görüşmediğim arkadaşlarımla bir kahvaltı ayarlamıştık. İstanbul trafiğinde cebelleşerek Kızıltoprak’a ulaşabildim. Aklımın almadığı trafiği gördükçe kendi kendime herhalde…

Gün 4: Pazartesi, Babasının Kızı…

İki gecedir üst üste tuhaf rüyalar görüyorum. Pazar günü amcamlara kahvaltıya gideceğimizden dolayı mı bilmiyorum ama babamı rüyamda gördüm. O kadar uzun zamandır onu rüyamda görmüyordum ki rutin rüya buluşmalarımızdan farklı davrandık birbirimize.  Normalde mümkün olmayan bir durumun/mucizenin içinde olduğumun farkında olur ve onu gördüğüm için şükrederdim. Yani artık yanımda olmadığını ve onu rüyamda görmemin…

Gün 3: Pazar, Ulysess Okumak ya da okumamak…

Ulysess okuyan ben değilim. Selçuk okuyor. Geçenlerde başlamıştı. Sonra seyahatler falan girdi araya, kitabı unuttu derken şimdi yine aklında. Hatta cuma geceki yemekte Feridun Hoca’ya da sordu: Bir kitabı şaheser yapan şey nedir? Zannımca son zamanlarda ben ondan çok daha fazla okuduğum için farklı bir strateji ile yaklaşıyor okuma işine. Aklınca Ulysess’i okuyarak tartışmasız olarak…

Gün 2: Cumartesi, Kuzuların Sessizliği…

Dünü mü yazsam, bugünü mü? Aslında niyetim tam da Leylak Dalı’nın dediği gibi bir gün öncesini yazmaktı. Günün sabah vaktinde bir aralık bulup bir önceki günü yazmak daha kolay geliyor. Diğeri hâlâ yaşanmadı ne de olsa. Ama an itibariyle dışarıda yağan yağmuru görünce bugünden bahsetmek istiyorum. Ondan bahsetmeden, zarifliğine değinmeden geçemeyeceğimi biliyorum. Belki de işin…

Gün 1: Eylülün son cumasından merhaba ❤️

Yazmak için onca sebep aradığım/bulduğum günlerin içinden geçiyorum; zira zaman bu derece hızlı akarken, ben ardından bakıyormuşum gibi hissediyorum. Sık sık kendime şu soruyu soruyorum: Bu dünyaya geliş sebebimiz sadece çalışmak için mi? İşe gel, eve git şeklinde geçiyor günler. Genellikle arabanın istikameti eve doğruysa içimi bir mutluluk kaplıyor. Evde huzur var, taze demlenmiş çay…

Çelınç- Gün # 9: Hangi alanda iyi olmak isterdiniz?

Bu çelınç meselesi beni zorlamaya başladı. O yüzden seyrek aralıklarla, canımın istediği sıklıkla soruları cevaplıyor olabilirim. Görüldüğü üzere şimdilik hiçbir soruyu atlamadım. Bu soru karşısında da cesur davranacağım ve gönlümden geçeni buraya yazacağım. Efendim lafı uzatmama gerek yok: Yazar olmak isterdim.     Sabahleyin dokuz gibi uyanmak, uzun bir kahvaltının ardından yazmak üzere dağların yamaçlarına…

Teşekkür pazartesisi #3: Hayat, geçen hafta…

İşlerin peşinde koşarken haftanın nasıl geçtiğini anlamadım. Cumartesi bütün günüm de bahçede ot yolarak, toprağı eşeleyerek geçti, gitti. Güneş ara ara yüzünü gösterdi. Pazar sabahı erkenden kalktım, akşamdan yoğurduğum ekmeğimi fırına atayım dedim. Bir şeyler ters gitti. Hamur ne koyduğum kaptan, ne de ellerimden ayrılmak istemedi. Nereye bıraktıysam oraya yapıştı, bana ”Bugün değil! O güzel…