Etiket Arşivleri: şehir ve yemek

Viyana Günlüğü 5- Hotel Sacher ve Sachertorte!

    Viyana’da bir de Cafe Sacher fırtınası esiyor. Hotel Sacher‘in kafesi olmakta kendisi. Diğer her kafede olduğu gibi burada da yer bulmak ciddi bir mesele haline geliyor. Çocuklarla beraber kalkıp Viyana’ya geldiğimiz için büyük bir utanç içindeyiz. Allah’tan I-pad denen illet sebebiyle oturduğumuz her yerde kafalarının teknolojiden kaldırmadan yaşıyorlar. Ne yazık ki bedenlerini görünmez…

Viyana’da bir dostum var benim!

  Hayatım sonunda alışık olduğu ritmine geri dönüyor. Evim sadece benim kulaklarına çalınan o çok severek dinlediğim şarkısını söylüyor. Biraz önce pişen yemeğin kokusunu alsın diye açık bırakılan aspiratör, mutfaktan tıslayıp duruyor. Evin şarkısına, pişen yemeğin kokusu karışmış. Hızlı başlayan sene, bu hızla koşmaya devam ederse bu maratonu bitiremeyeceğini hemen anladı sanırım. Birkaç ay önce aldığım…

Andersen’in bezelye çorbası, yeldeğirmeni, yol hali…

San Diego’nun merkezindeyiz. Sokaklar birbiri ardına sıralanmış restaurantlar, kafeler, dondurmacılarla dolu. Mağazalar hemen elinizin altında. Kalabalık sokaklarda yürüyoruz. İşin aslı kenti keyif yapan insanlar doldurmuş vaziyette. Yemek yiyip, içkilerini yudumlayan insanların sohbetleri sokak aralarına çoktan yayılmış. Kalabalığı arkamızda bırakmaya çalışarak yönümüzü deniz kokusuna çeviriyoruz. Fuar merkezine geldiğimizde yukarı doğru acımasızca yükselen merdivenleri tırmanmaya başlıyoruz. Sıkı…

Roma’ya bahar gelmiş dostlar!

Tamam kabul ediyorum! Üzerime gelip oturmuş bir tembellik duygusu hakim bu aralar. Şimdi silkelenip atacağım kendisini üzerimden! Tembellikse o da bir yere kadar canım. Bilindiği üzere uzun bir zaman önce Roma’ya gitmeden önce izlenecek filmlerle ilgili bir post yayınlamaya başlamıştım. Sonra ne oldu? Ben daha yazacaklarımı bitirmeden (tembellik yüzünden!) Roma yoluna düştüm bile. Daha anlatacak…

Apfelwein Klaus,bir güzel restorant…

Birden fazla uğradığı şehirlerde insanı ayakları hep aynı yerlere götürüyor gibi geliyor bana.Yılların ritmine alışmış cefakar bacaklar,alışıldık adımlarla sizi alıp götürüyor aynı bilindik yerlere.İşte sanırım bu sebeptendir ki benim de Frankfurt’a her gittiğimde soluklandığım yerler hemen hemen aynıdır.Eğer şansım varsa ve daha önce gittiğim bir yerde keyifle tekrarlayabiliyorsam yediğim yemeğin aynını,sanki gelip geçen bir yolcu…

Brugge 5: Brugge’de çay keyfi ve Michelin yıldızlı bir restoran.

Brugge’de geçirdiğimiz son gün hava yağmurlu. Yürümemize engel bir durum yok ama ara ara yağmur damlaları yüzümüzü okşuyor. Avare avare geziyor, İstanbul yorgunu bünyemizi dinlendirmeye çalışıyoruz. Brugge bizim harita kullanmadan şimdiye kadar gezdiğimiz tek şehir. İnsanın kaybolma ihmitali yok. Ara sokaklardan birinde ”Prestige”isimli bir pastaneye rastlıyoruz. Burası gizli kalmış romantik bir çayevi. Duvarlarını üzerinde bahar…

Brugge 4: Çikolata Günleri..

 Brugge dört bir köşesinden yayılan çikolata kokularıyla hem insanın gözüne hem de midesine hitap eden miniminnacık bir şehir.Şimdi Bruggeden çikolata manzaraları…   Çikolatadan yapılmış sıra sıra Noel Babalar da yeni yılı karşılamaya hazırlanıyorlar.       Çikolatada gelinen son nokta budur heralde:)

İnsanlığın beef tartar’la savaşı

İŞTE SONUNDA İSMİNİN ANLAMINI ÇÖZDÜĞÜM EKLER… Vallahi yıllardır hep çok severek yemişimdir ”Ekler”i… Ama anlamlandıramamışımdır bir türlü adını beynimde. Bir süre sonra tadı ve yemenin keyfi, adının peşinde olduğum sırrının önüne geçmiştir benim için. Çocuk aklıyla unutulup gitmiştir. Yemesi hep çok kolay zahmetsiz gelmiştir bana. Şekersiz çayımın yanında küçük bir ekler..Ya da Fransızca yazılışıyla ”Eclairè”…