Julie & Julia seyrettiğim güzel bir filmlerden bir tanesi. Hatta seyrettikten sonra sevdiğim filmlerim arasındaki yerini aldı bile. Film 1940’lı yıllarda kocasının büyükelçilikteki görevi sebebiyle Paris’e yerleşen Julia Child adlı hayli irice Amerikalı bir kadınla, 2000’li yıllarda Queens’te yaşayan yine Amerikalı bir kadın olan Julie Powell’ın gerçek hikayelerini anlatıyor. Film iki şehirde geçiyor: Paris ve…
Kategori Arşivleri: Yurtdışı
Rüzgarlı, soğuk ve açıkcası insanı yıldıran günlerden bir gündü.Yürürken apartman boşluklarına sığınarak ilerlemek gerekiyordu, iliklerine kadar üşümek bu olsa gerekti ama böyle evinden,ailenden ve canını sıkan bir dolu ıvır zıvırdan uzak olmanın da güzel bir yanı vardı elbet…Hava çok soğuktu ya hani sevgilinin elini tutmak ,göğsüne sıkı sıkıya sığınmak şart olmuştu.. Ahh evet biliyorum sevgiliye…
St.Germain Bulvarı’nda uzun bir yürüyüş aşkı çağrıştıran Paris güneşi altında, başdönmesi yaratan fransız kadınları, kahve kokusu içime işleyen cefe de flore’da oturmuş düşünürken kendimi les deux magots müşterilerinin hain bakışları sorar gibi hangimiz daha havalı? belki mutluluk sürmeyecek ömür boyu hiçbir hayatta paris bir anlık, bir nefeslik, büyüleyen bir hayal cafe de flore’da bir yudum…
Anlaşıldığı üzere Cafe de Flore ‘dayız. Kalem bu sefer Mr.S’in elinde… ”Söz uçar, yazı kalır.” Ünlü düşünürlerin oturup felsefik tartışmalar yaptığı bu kafede etrafım birçok ülkeden gelen misafir tarafından sarılmışken düşünüyorum. Bu kafede oturan ve hemen hemen hiçbiri Fransız olmayan insanlar, artık burayı bir müzeye dünüştürmüş. Buraya gelip bir kahve içmek de turistler için vazgeçilmez…
Bugün çoook soğuk… Noldu bu güneşe ? Nereye gittin yahu? Burada bu notları direkt bilgisayarıma yazmıyorum, küçük mavi gezi defterime notlar alıyorum fakat kalemi tutan elim kağıt üzerinde zor ilerlemekte. Yağmur yok ama rüzgarın dondurucu bir etkisi var. Sabah otelden ayrılırken niyetimiz Monet’nin bahçeleriyle ünlü Paris’e trenle 45 dakika uzaklıktaki Giverny’deki evine gitmekti fakat yüzüme…
Eveeeet….İlk defa bugün olduğu yerden başka bir yerde açılan Sylvia Beach’in sahibi olduğu Shakespeare and Co.,kapanmak zorunda kaldıktan yıllar sonra George Whitman tarafından başka bir yerde ”Le Mistral”ismiyle tekrar açılıyor,sonra Sylvia Beach’in izniyle kitabevi Shakespeare and Company ismini alıyor.Bugün kitabevi George Whitman’ın kızı Sylvia Beach Whitman tarafından işletiliyor.Geoge Whitman,kızının isminin Sylvia olmasını soranlara”Bir kadının sahip…
Meşhur kitabevinin önü.. Bizim gibi kitabevinin çok meraklısı var.. Kitabevinin ikinci katı..Burada ki kitapların satışı yapılmıyor,fakat dilediğiniz kitabı alıp okuyabiliyorsunuz,hatta isterseniz köşedeki daktiloyu kullanarak dilerseniz kitabınızı yazabilirsiniz. Manzara görülmeye değer… Tarihin tozlu sayfalarında dolaşmak gibi… Bu minik lavaboyu eklemeden duramadım…Kimbilir hangi yazarlar ellerini yıkamıştır burada…
Shakespeare and Company Kitabevi ile ilk kez ”Before Sunset” filminde karşılaşmıştım. Hemingway’in Paris bir Şenliktir kitabında da anlatıldığı üzere kitapçı geçmiş yıllarda Sylvia Beach‘e aitmiş. Sylvia Beach aynı zamanda James Joyce’un yazarı olduğu, bugün dünya edebiyatının klasikleri arasına girmiş ”Ulysses”in ilk yayımcısı. Hemingway’in de kitabında bahsettiği şekliyle şakacı ve güzel bacakları olan bir kadın. Zaman…