Etiket Arşivleri: Günlük Hikâyeler

Kahve Molası

Cumartesi sabahı itibariyle 1.5 saatlik boş zamanım var. Kuzey ders yapıyor, bu arada Selçuk bir şeylerle ilgileniyor. Ben de ne yapacağıma karar verememiş bir halde koltuğun köşesinde oturuyorum. Telefon sehpanın üstünde, uzanabileceğim bir mesafenin dışında ama arada yanıp sönen mesajlar gözüme ulaşıyor. Son birkaç haftadır telefonu elime alasım yok. Facebook’tan çok sıkıldım. Sebebini onlarca kez…

Güzel Şeyler Durağı

Burada, yani blogda beni rahatlatan bir şey var. Yazılarımın sayısını istediğim oranda arttıramasam da tüm akıl karışıklıklarım ve can sıkıntılarımın arasında burada soluklandığımı fark ediyorum. Yazmak bir nebze daha kolaylaştı sanki. Neyi yazsam diye düşünmediğim için olabilir belki. Nasılsa yazmaya başlayınca bir şeyler dökülüyor klavyenin ucundan. Zaman zaman düşündüğümün farkında bile olmadığım şeyler çıkıyor ortaya….

Napoli Romanları: Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım

Önce 2015 yılında okuduğum kitapları listeleyeyim de yayımlayayım diye düşündüm. Üç günlük tatilin üstüne nefis bir pazar günü geçirmiş, tembellikte farklı bir boyuta varmıştım. Ya yeni bir kitaba başlayacak ya da bilgisayarın başına oturup bir şeyler yazacaktım. Bir kitabı bitirince hakkında biraz düşünme ihtiyacı hissediyorum. ”Şurada oturayım da kitap ne anlatıyordu bir kafa yorayım,” tarzı…

Yeni yıl kararları

Dün malum yeni yılın ilk sabahıydı. Her zamanki gibi ilk kalkan bendim. Evin her odası hınca hınç dolu olduğundan sessizce merdivenlerden indim, salonda yatanları rahatsız etmemeye çalışarak mutfağa geçtim. Mutfağın camından dışarısı bembeyaz görünüyordu. An itibariyle daha kardan adamlar yapılmadığından bahçe dümdüz bir kar örtüsüyle kaplıydı. Dün akşamki nefis sofradan kalanların üstü alüminyum folyo ile kapatılmış,…

Çocukluğuma yolculuk

Bugün sabah biraz geç kalktım. Havanın soğuk olduğu kapalı perdelerin ardından bile belliydi. Genelde sabah oldu mu günışığı, perdenin açıkta bıraktığı pencerenin köşesinden içeri sızıverir. Homurdana homurdana kalktım, elimi yüzümü yıkayıp mutfağa indim. Kahvaltı edecek çok da vaktim yoktu. Bir dilim kızarmış ekmeğe peynir sürdüm, çayla birlikte götürdüm. O sırada bana neyin bunu anımsattığını bilmeden…

Sosyal medya fenomeni olamamanın hazin hikâyesi

     İnstagram hesabımdaki izleyici sayısına bakıp ne kadar ezik olduğumu daha iyi anladım. Bir türlü kitleleri etkisi altına alan, bir ”günaydın”larıyla cevap olarak binlerce günaydın alan, parmaklarına geçirdikleri yüzük moda olan o insanlardan olamıyorum işte. Bu halimle evdekileri etkilemekten bile çok uzağım.      Ne zaman instagrama baksam tüm İstanbul’un aynı şeyleri yaptığını görüyorum….

Bazı günler soluk alamaz insan!

     Yazmanın kolay olacağını düşünmüştüm. Bugün boş bir vakit bulacak, bilgisayarın başına oturacak ve önümde hareketsiz duran ekrana hiç düşünmeden kelimelerimi sıralayacaktım. Öyle olmadı. Bunun kaçıncı yap-boz yazım olduğuna inanamazsınız.      Yazmanın kolay bir yanı var mıdır bilmiyorum. Bazen hiç apansız gelen bir kelimenin peşinden diğerleri geliyor ve ben daha ne olduğunu anlamadan…

Paris: Charles Aznavour konseri

     Bugün geçmişte kalmış ve zamansızlıktan yazılamamış bir günü kenarından aralamak istedim. Peşinden hızlı bir Hindistan turu yapmamış olsaydık eminim birkaç gün geçirdiğimiz Paris gezimizi buraya yazmış olurdum. Gitmemizin neredeyse iki senedir peşinden koştuğumuz bir sebebi vardı: Charles Aznavour Konseri.   Paris’e gitmek için sebebe ihtiyaç mı var? Elbette var.      Ne zaman…