Kategori Arşivleri: Kategorilendirilmemiş

Facebook’a biraz ara verelim, hayatımız nasıl hafifliyormuş görelim.

Mutlu olmaya karar verdim. Bugün çok uzun zamandan beri işten birkaç saatliğine kaçtım. Buyaka AVM’ye gidip bir şey almam gerekiyordu. Alışverişimi yapıp Meydan’daki Saray’a gidecek ve canım arkadaşımla birkaç saat sohbet edecektim. Saatin farkında değildim ama alışveriş merkezine girerken hoparlörden yayılan ses alışveriş merkezinin açıldığını ve konuklarına iyi alışverişler dilediğini söyleyince saatin on olduğunu anladım….

Düşler Diyarı: Laponya

Helsinki Havaalanı’nda uçağımızı beklerken camdan bakıp şöyle düşünüyorum: Bu karda uçakların kalkıp inmesi mümkün mü sahiden?” Korkularımın hepsi yersiz çıkıyor. Uçağımız ne kalkarken, ne de inerken varlığını hissettirmiyor. Gerçek bir kuşmuş gibi süzülerek konuyor pistin üstüne. İşte geldik. Uçağın minik penceresinden altımızda uzanan çamla kaplı doğaya bakıyorum. Tüm doğa beyaza boyanmış gibi. Sahi bu beyaz…

Şubat okumaları

Bakın haftanın başı sonuna yaklaştı bile. Farkında değildiniz değil mi? Dün felaket bir yağmur vardı İstanbul’da, bir gün önce de nefis bir gün. Mart ayına hiç güvenmediğimden olsa gerek, dünkü yağmur içimdekileri dökmem için vesile oldu. Mart’tı işte. Bildiğimiz Mart. Sağı soluna uymayan, hatır gönül dinlemeyen, olmadık zamanlarda olmadık işler yapan… Mart ayını sevmemin tek…

Finlandiya: Helsinki’de yarım gün.

Bazı şehirlere şöyle bir bakıp geçersin. Daha iyi tanımak için yeterli zamanın yoktur. Hafifçe dokunulmuş bir tokalaşma kadar kısadır aranızda geçenler. Helsinki de böyle bir şehir benim için. Rovaniemi’ye olan yolculuğumuz sırasında bizi konuk eden misafirperver bir şehir. O yüzden hakkında boyumu aşan büyük laflar etmeyeceğim. Biz vardığımıza Helsinki kışı yaşamaya çoktan başlamıştı. Helsinki’yi gezmeye…

Bizim evde neler oluyor: Hayal Fabrikası!

Bu aralar günler çok hızlı geçiyor çünkü ben çok çalışıyorum. Keyifle geçen Laponya tatilinden sonra bünyemin izin verdiği ölçülerde çalışıyorum. Akşam eve gittiğim zaman genellikle külçe gibi oluyorum. İşle ev arasındaki on dakikalık yolu son zamanlarda yarım saatte alır olduğum için yolda da bir sürü zaman kaybediyorum. Vücudumla birlikte beynim de yoruluyor. Bir koltuğa serilip,…

Simone de Beauvoir okumak sizi de korkutur muydu?

Uzun zaman kafamda Simone de Beauvoir okumayı olgunlaştırdım. Ne zaman bir kitapçıya gitsem, yazarın kitaplarının dizili olduğu rafın önünden geçiyor, soyadlarının alfabetik sırada birbirlerinden uzak olmasından dolayı, ayrı raflarda yer alan Sartre ve Beauvoir kitaplarının kaderlerine usulca gülümsüyordum. Simone’u okumaktan yıllarca uzak durdum. Onu okuma yetisine ulaşmam için çok kitap okumam gerektiğini düşünüyordum. Korkumu usul…

Kutlanmayan bir sevgililer günü: Şubat’ın 14’ü.

Senenin bu zamanı Paris’e doğru yola düşmenin zamanı. Her sene gittiğimiz tekstil fuarları senede iki kez yapılıyor: Biri soğuk şubat ayına denk düşüyor, bir diğeri bazen bizi ılık havayla karşılayan eylül ayına.      ”Bu sene bu soğukta Paris’e gitmek istemiyorum,” dedi Selçuk. Kahvaltının ortasındaydık. İkinci bardak çayımı yudumluyor, mutfak penceresinden görünen karla kaplı bahçeye…

Kahve Molası

Cumartesi sabahı itibariyle 1.5 saatlik boş zamanım var. Kuzey ders yapıyor, bu arada Selçuk bir şeylerle ilgileniyor. Ben de ne yapacağıma karar verememiş bir halde koltuğun köşesinde oturuyorum. Telefon sehpanın üstünde, uzanabileceğim bir mesafenin dışında ama arada yanıp sönen mesajlar gözüme ulaşıyor. Son birkaç haftadır telefonu elime alasım yok. Facebook’tan çok sıkıldım. Sebebini onlarca kez…