Etretat, hayal bir diyar benim için. Deniz kenarında, laf dinlemez, asi bir köşe. İnsanın kaçıp buraya sığınası, üstüne yapışmış tüm sorumluluklardan kurtulup yeni birisi olası geliyor. Kafam da masam kadar dağınık. Masayı toparlamam kolay da kafamı toparlamam öyle kolay olmuyor ne yazık ki. Oysa masa dağınık kalırsa kalsın, önemli olan kafamın içinde koşturan düşünceleri dindirmek. Yaşantımızın akışı…
Kategori Arşivleri: Yurtdışı
Bayramla birleşen bir haftalık tatilimi neredeyse bitirmişsem ve kitap okumaktan başka bir şey yapmamışsam bloga en azından Normandiya Kıyıları ve Şatolar yazısını yazmam gerektiğini düşünüyorum. Evde tatil yaptığım bu süre içerisinde ev işlerinin hiçbirine elimi sürmeyerek müthiş bir başarı da sağlamış oldum. Bunun için elbette kendime göre bir sürü sebebim vardı: Yapacaktım da ne olacaktı,…
Her Paris seyahatinde düşünmeden yaptığımız şeyler var: St. Germain sokaklarında gezinmek, farkında olmadan Cafe Le Rostand‘a gidip Lüksemburg Bahçeleri‘ne bakarak kahvemizi yudumlamak, yolumuzu Notre Dame Katedrali’ne çevirip Shakespeare and Co.‘ya gidip kitapçının sıkışık kitap raflarının arasında gezinip bir kitap almak. George Whitman’ın hikayesi Paris’e gidip de bahsettiğim bu kitabevine uğramayan yoktur sanırım. Shakespeare and Co….
Aklımda bir sürü soru ile birlikte yeni bir seyahate hazırlanıyoruz. Ne zamandır gidelim dediğimiz ama bir türlü uygun fırsatı yakalayamadığımız bir yere: Normandiya Kıyıları ve Loire Vadisi Şatoları. Bunca kez Paris’e gidip bir türlü şehrin dışına çıkamayınca bu seyahat ertelenip durdu. “Bu yaz ne yapalım sorusu?” gündeme gelince Normandiya kıyıları fikri kafamızda şekillendi: zira gitmeye…
Gelelim Paris Kafelerine… Gelelim mi? Paris’in her şeyi çok güzel ama kafeleri ayrı ayrı onlarca yazı konusu. Ben Paris’e yeterince sık gitmediğimizi düşünüyorum. Selçuk, “Yok artık! Oraya gitmek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Daha ne yapalım?” diyor. Haklı. Doğum günlerim, evlilik yıl dönümleri, fuarlar bizim Paris’e gitmemiz için hep bahane. Hatta kendi doğum gününde…
Mina Urgan’ın Bir Dinazorun Gezileri isimli kitabını açtığımda tam da aradığım sayfaya denk geldim. Devamlı Paris’ten, bu şehre olan tutkumdan bahsedip duruyorum. Hal böyle olunca da takılmış bir plak gibi aynı şeyleri tekrarlamaktan korkuyorum. Yine de durduramıyorum kendimi. Kitapta karşılaştığım satırlarsa içimi biraz olsun içimi rahatlattı. Mina Urgan‘da kitabın orta yerinde şöyle diyor: “Bu kadar…
Franfurt için “En keyifli gezi destinasyonlarımdan biri!” cümlesini kurmam mümkün değil. Ama orayı da benim için güzelleştiren bir sebep var: Goethe Evi Eski Şehir Meydanı’nda (Romer) dolanmanın ve nehir kıyısındaki hoş bir gezintinin dışında Frankfurt’ta yapılacak pek bir bir şey yok. Kimileri şimdi bana “Yapma yahu!” diyebilir ama benim gerçeğim bu. Elbette klasik müzik eserlerinin…
Seyahatten bahsetmeyince bu blogda bir şeyler eksiliyormuş gibi geliyor. Zaman zaman da eski günlere dönmek, anılar denizinde kaybolmak ve geçmiş güzel çocukluktan konuşmak, anlatmak istiyorum. Canım ne istiyorsa, vakit neyi elveriyorsa öyle yani? Kalbim her daim “Seyahat, seyahat!” diye atıp duruyor ama. Mesela iş yerinde çalışıyorken aklıma geçen haftaki yolculuğumuz geliyor. Önce Paris, ardından dört…